emel akbaş emel akbaş

Kya'nın Şarkı Söylediği Yer

Where The Crawdads Sıng, doğa bilimci Delia Owens tarafından yazılan çok satan tarihi romantik gizem romanından uyarlanmış bir filmdir. Kuzey Carolina’da Barkley Cove adlı bölgede geçen kurgusal hikâye, 1950'ler ve 60'lar dönemi bir grup insanı konu almaktadır. 1952 yılında, genç Kya Clark (Jojo Regina), istismara uğrayan annesinin apar topar aileyi terk ettiğine ve diğer çocukların da onun izinden gittiğine tanık olur. Fiziksel şiddet uygulayan ve alkol bağımlısı olan babasıyla ( Garret Dillahunt ) yalnız kalan Kya, bir süre sonra ailesinin kulübesinin bulunduğu bataklıkta yalnız kalmaya alışır. Babası da gidince Kya, anlayışlı bakkal Jumpin' (Sterling Macer Jr.) ve eşi Mabel'ın (Michael Hyatt) yardımıyla kendi başının çaresine bakmayı öğrenecektir. Okuma yazma öğrenmek için gitmeye karar verdiği okulda ilk gününde akranlarının zorbalıklarıyla karşılaştığı için okul macerası henüz ilk gününde son bulur.

Yıllar geçer ve Kya büyür, sandalı ile yaptığı bir gezinti sırasında tanıştığı ve artık bir lise öğrencisi olan Tate Walker ( Taylor John Smith ) kendisi ile arkadaşlık kurar. Bu arkadaşlık sayesinde Kya, okuma – yazma da öğrenecektir. Tate’in Kya’ya geri dönmekle ilgili verdiği onca sözle birlikte üniversiteye gittikten yıllar sonra Kya, evlilik ve istikrar vaatleriyle ikna edilen popüler oyun kurucu Chase Andrews ( Harris Dickinson ) ile bir ilişkiye başlar. Ancak Chase, 1969'da bataklıkta ölü bulunduğu zaman Kya cinayetle suçlanır. Kya mahkemede kendisine diğerlerinden daha yakın davranan emekli bir avukat ( David Strathairn ) tarafından savunulur. Film de bu dava sürecini ve Kya’nın sıklıkla hatıraları içerisinde kayboluşu sayesinde hayatının erken yıllarında yaşananları işlemektedir.

Film, içinizde birçok duyguyu harekete geçirecek bir kurguya sahiptir. Filmin yönetmen koltuğunda Olivia Newman oturmaktadır. Senaristliğini Lucy Alibar üstlenmiştir ve başrolünde Daisy Edgar-Jones yer alır. Filmin yapım ekibinde birçok güçlü kadının olması gerçekten ilham vericidir. Taylor Swift’in bu film için yaptığı Carolina şarkısını da film kadar sıcaktır. Kendisi yıllar önce okurken içinde kaybolduğu bu kitabın filmine, böyle bir şarkı hazırlayarak destek olmak istemiş ve bestelerken filmin geçtiği döneme ait enstrümanları kullanmış. Açıkçası film bittiğinde bu şarkı çalarken gözyaşlarımı tutamıyordum.

Kya’nın Şarkı Söylediği Yer kitabı filme dönüşmeden önce, 2019 ve 2020 yıllarının en çok satan kitabı olmuştur. Reese Witherspoon “Reese’s Book Club” adını verdiği kitap kulübünde romanı okuduktan sonra çok etkilenip, sinemaya uyarlanması için çalışmalara başlamış. Yine kendisi aynı kitap kulübüyle Big Little Lies ve Little Fires Everywhere gibi yapımları keşfedip, onların oyuncu ve yapımcı kadrosunda da yer almıştır.

Başlangıçta Kya’nın çocukluğunda annesi ve kardeşleriyle huzurlu şekilde yaşayışını izlerken, sahneye babanın girmesiyle şiddet ve korkunun ne kadar yoğun şekilde ailede hüküm sürdüğünü görmek filmde bir şeylerin ters gideceğinin ilk izlenimini vermektedir. Aile bireylerinin ve özellikle annesinin ardına dahi bakmadan evi terk etmesi Kya’da tamiri mümkün olmayan yaralar açmıştır. Babası ile baş başa kaldığında temel bakımdan yoksun da bırakılmıştı. Artık hayatının en büyük sorunu aç karnını nasıl doyuracağı idi. Bir müddet sonra bataklıktan topladığı midyeleri satarak geçinmeye başlar. Küçük bir çocuk olmasına rağmen kendi sorumluluğunu almak zorunda kalmıştır.

Bir çocuğun bu kadar yoğun ve zor şeylerle baş edişini izlemek insanı duygusal olarak zorlamaktadır.Bir süre sonra babasının da gitmesiyle bataklığın ortasındaki bu evde tek başına kalan Kya’nın hayatta kalmaya çalışmasını izlemek seyirciyi filme daha da bağlamıştır. Doğayı gözlemleyerek günlerini geçiren Kya, Tate’nin de kendisine eşlik etmesiyle tüm gününü canlıları izleyerek geçirmeye başlar. Tate’in getirdiği kitaplar sayesinde bir biyolog gibi canlılar dünyasını derinlemesine inceler. Bu uğraş onun hayatını daha da anlamlı hale getirir ve gözlemlerini resimlerle birlikte kâğıda aktarmaya başlar.

Filmde küçük bir kızın kendi kendine büyüyerek, güçlü bir kadın oluşu işlenmiştir. Yaşadığı zorluklara rağmen hayatta kalma içgüdüsü onu bu yaşına kadar getiriyor. Hayatta kalıyor kalmasına ama hep bir yanı yarım ve onu koruyan biri olmadığı için de korkak. Onunla olan tek şey doğa, doğayla olan ilişkisi öyle güzel ki filmde beni en çok etkileyen ve ilham veren şey kesinlikle buydu. Kimsesiz bir kıza kucak açan doğa… Filmin sinematografisi, çekimlerin yapıldığı mekanlar kumsal, bataklık vs. hepsi büyüleyici görünüyordu. Kitabın yazarı Delia Owens’ın tek başına Afrika’da vahşi yaşam biyoloğu olarak geçirdiği zamanların bu kitaba ilham olduğunu söylüyor. Yazar, hikayedeki bu yerin ve Kya’nın hikayesi ilgili de şöyle demektedir “Kıyı bataklığını seçtim çünkü buraya biraz aşinaydım ve diğer güney bataklıklarını da oldukça iyi biliyordum. Küçük bir kızken, annemle birlikte Okefenokee Bataklığı ve diğer vahşi yerlerde kano kampına giderdim. Kesinlikle kendi deneyimlerim Kya’yı yarattı. Yalnız olmanın nasıl bir şey olduğunu biliyorum. Etrafta başka kız arkadaş olmadığı için babunlar ve kahverengi sırtlanlarla arkadaşlık kurmanın nasıl bir şey olduğunu, izolasyonun insana kendini ne kadar özgüvensiz ve yetersiz hissettirebileceğini biliyorum. Oraya ait hissetmediğin için insanlardan kaçmanın nasıl bir şey olduğunu da biliyorum.”

Filmin türü ne kadar gizem, gerilim, dram olarak geçse de bence dram yönü çok ağır basıyordu. Cinayet ile başlayan filmin asıl anlatmak istediği şey bu cinayeti çözmek değil de Kya’nın nasıl biri olduğunu bize anlatmak olmuş. Filmin sonuyla birlikte bütün taşlar yerine oturur. Film bittiğinde ise Kya’nın söylediği şu sözler kafamda yankılanmaya başladı “Doğanın aslında karanlık bir yanı yok, sadece onunla mücadele için yaratıcı yollar gerekiyor. Doğa hayatta kalmakla ilgili, orada doğru veya yanlış yok.”

İnsanların doğasının aksine doğada muhlis bir hayatın varlığını keşfeden ve bunu tüm benliği ile yaşayan Kya, vakur duruşunu tüm yaşadıklarına karşı korumayı başardı. Kendi hayatının tüm tuğlalarını taşıyarak tek başına inşa etti. Bu bakımdan tüm kadınlara ilham olabilecek bir karakter tasarlanmış denilebilir. Bu kadın hayatın kendisine sunduğu onca zorluğun ardından gökkuşağını yakalamayı başardı ve bunun getirdiği huzuru ölene dek yaşadı. 

devamını oku