Rivayete göre “uzun ince bir yol” dedikleri meşakkatli bir kapı niteliğindeydi. Son dedikleri ise görünmezdi, an itibarı ile yakalanabilirdi.
Adımlarım bu sessiz fakat farkındalığı yüksek ilerleyişe hakimdi. Yürüyordum asfaltın bilinmezliğinde, kavurucu sıcak ile birlikte.
İç seslerim ile çıkmıştım yola. Diyalog fısıltılarla devam ediyordu, ses yoktu. Ardımda bıraktıklarımı düşünemiyecek kadar yorgundum. Lakin sesleri durduramıyordum. Sol yanımdan kızım sesleniyor gibiydi, sağ yanımdan ise oğlum. Ya diğerleri! Ardımda bırakmaya çalıştığım sayı öylesine kalabalıktı ki!
Susamıştım. Elim çantamda taşıdığım su şişesine gittiğinde suyumun azaldığını fark ettim. İçmeyecektim, içmemeliydim.
Adımlarım yalpalamaya başladığında geri dönme ihtimalinin tasması asılmıştı boynuma. Yürümeye devam ettim, geçen araba ve korna seslerine inat. Biraz daha, biraz daha...
Kaç saati devirmiştim hatırlamıyordum. Günlerdir yürüyor gibiydim. Yolun sağ tarafında benzin istasyonu gördüğümde çok sevindim. Çölde serap görmüşcesine gözlerimi oğuşturdum. Çok ama çok yorulmuştum.
Çay ya da kahve içecek bir yer bulma umudu ile tökezleyen adımlarımı hızlandırdım. Güneş öylesine yakıcıydı ki, üzerimdeki kıyafet ıslanmış ve tekrar kurumuştu. Büyük bir benzin istasyonu değildi. Park halinde iki küçük araç ve büfe vardı. Çay ve kahve yoktu. İki şişe daha su aldım. Birkaç paket de çikolata. Çikolata ruhumun derinliklerine imza atan önemli bir unsurdu. Beni bulunduğum durumdan kucaklayıp alırdı.
Hızlıca paketi açtım ve gözlerimi kapayıp tadını çıkardım. Mutluydum, öylesine mutlu. Ne ardımı düşünüyordum ne de olabilecekleri. Gülümsedim ve otostop çekmeye karar verdim. Bu da bir değişimdi. Hiç ama hiç yapmadığım bir şeydi.
Kızım ve oğlum düştü aklıma. Zaten onlardan başka hiç kimse böylesine sağanak halinde düşmezdi ya! Yaşadıklarımı ve hissettiklerimi bir bir anlatacaklarım onlara. Lakin epey sonra...
Yolun sağında duran kamyonetin arkasına atladım. Ne tarafa gittiğini dahi sormadım. Bir önemi yoktu. Aslolan iç dünyamda var olan yolculuktu.
Bir kamyonetin arkasında oturmak ve ayaklarını sallandırmak. Film karesi gibiydi. Beni gülümsetmeye yetmişti. Gözlerimi alan güneşe bakmaya çalışırken tüm çikolatalarımı bitirdim. Bilinmeyen yolculuğuma devam ettim.
Yol uzundu. Sonu ise bir duman haresi kadar belirsiz ve yorgundu.
Aslolan yol muydu?
Yolcu mu?