Atlar ahırlarında, dağ hayali kurmazlar.
Fakat rüyada görür, kalbinin sahibini;
Çeşitli sebeplerle, yılkıya giden atlar!
Biz atları, hiç kavgamız olmamış arkadaş gibi sevdik.
Biz atları,
fethedilmiş şehirlerin kapısından girerken gördük; eyerleri üzerine oturmuş
mağrur fatihlerle birlikte.
Biz atları
hep, en sevdiklerimizin yanında, yakınında dinledik.
Biz atların,
çılgın zaferlere doğru uçtuğunu okuduk; iki elin parmakları gibi birbirine
geçtikleri, yalın kılıç kahramanlarla birlikte.
***
Bizde
doğumların müjdesini, gür soluklu atlar yetiştirdi uzaktaki yakınlara…
Bizde, en
büyük tesellisi ata binmekti sünnet olacak çocuğun!
Ve biz
sahibini, ata bindirerek getirmeyi adet edinmiştik, gönlümüzün.
***
Beş hayvan
say desek, birinde at diyecek torunum.
Dört hayvan
say desem, birinde at der çocuğum.
Üç hayvan
say deseniz, birinde at derim.
İki hayvan
say desek, birinde at der babam.
Tek hayvan
deseydik; at, derdi dedem fakat şunu eklerdi:
At’a hayvan
demezdi atalarımız!
***
At duyunca;
“tut” anlıyorduk biz. Neden “at” denen güzeli “atmak” ile meşgulüz?
“Biz”
bildiğimiz ne varsa “fırlatmayı” telkin ederek büyüttüler ya birkaç kuşağı;
kendi ninnilerini söyleye söyleye, kendi ayaklarında sallaya sallaya!..
Ve,
maalesef, uyuduk!
Şimdi sorup
duruyoruz kendimize:
At,
hayatımızın neresinde?
Daha da
acıklı soru:
Biz, bizim
neremizde?
***
At sevgimi
ikiye katlayan ve atın daha başka derinliklerini fark etmeme sebep olan,
konunun uzmanı Mahir Başdoğan dostum şöyle diyor:
“El âlemin,
olmayan at kültürü, allanıp pullanır ve dünya çapında pazarlanırken; bizimki
neden budanmaya çalışılıyor?”
Haklı mı
sizce de?
Durun! Ona
değil de, şu soruma cevap verin:
Sizler
edebiyatı, sanatı, çizgi romanı at ile birlikte tanıyıp sevmediniz mi?
Peki, sizin
çocuklarınız ve onların çocukları da sizler gibi sevebilecekler mi, atları?
***
Binlerce
yıldır at sırtında akmıyor muyduk dünyanın her yönüne.
Bizler
ehlileştirmemiş miydik atları?
Evet… Öyle,
değil mi?.. Sizler de ben gibi öğrenmemiş miydiniz?
Peki, nerede
Türk atı, hangisi Türk atı?
Şuna İngiliz
atı diyorlar, şu step atıymış, öbürü Acem atıymış filan da “Türk atı”
neredeymiş?
“Arap
atı”nın bile bir ırk olmadığını, Türk atlarına farklı isimler koyarak
dilimizden çıkardıklarını, ben bile maalesef pek yakında öğrendim.
***
Çok basit
bir soru daha sormama izin verin:
Ne olur,
atları sevmese çocuklar; hem de roket, uzay şu internet çağında?..
Cevabı
aşağıdaki cümlenin içinde:
Tarihimiz ve
kültürümüz; atın sırtında geliyor bize kadar. Eğer biz atları dilimizden
düşürür, zihnimizden çıkarır ve hafızamızdan silersek; kültür ve tarihimizi
bize bağlayan en önemli iplerden biri daha kesilmiş olur, koparılmış olur!
***
Atlar sokak
köpeği gibi sokağa bırakılmaz, talan etsinler diye tarlalara salınmaz ve
kesmekten beter hal; barınağa sokulmaz!
Atlar
ahırlarında, dağ hayali kurmazlar.
Fakat rüyada
görür, kalbinin sahibini;
Çeşitli
sebeplerle, yılkıya giden atlar!