muammer erkul muammer erkul

at hakkında, yazmayı özlediğim yazı…

Atlar ahırlarında, dağ hayali kurmazlar.

Fakat rüyada görür, kalbinin sahibini;

Çeşitli sebeplerle, yılkıya giden atlar!


Biz atları, hiç kavgamız olmamış arkadaş gibi sevdik.

 

Biz atları, fethedilmiş şehirlerin kapısından girerken gördük; eyerleri üzerine oturmuş mağrur fatihlerle birlikte.

 

Biz atları hep, en sevdiklerimizin yanında, yakınında dinledik.

 

Biz atların, çılgın zaferlere doğru uçtuğunu okuduk; iki elin parmakları gibi birbirine geçtikleri, yalın kılıç kahramanlarla birlikte.

 

***

 

Bizde doğumların müjdesini, gür soluklu atlar yetiştirdi uzaktaki yakınlara…

 

Bizde, en büyük tesellisi ata binmekti sünnet olacak çocuğun!

 

Ve biz sahibini, ata bindirerek getirmeyi adet edinmiştik, gönlümüzün.

 

***

 

Beş hayvan say desek, birinde at diyecek torunum.

 

Dört hayvan say desem, birinde at der çocuğum.

 

Üç hayvan say deseniz, birinde at derim.

 

İki hayvan say desek, birinde at der babam.

 

Tek hayvan deseydik; at, derdi dedem fakat şunu eklerdi:

 

At’a hayvan demezdi atalarımız!

 

***

 

At duyunca; “tut” anlıyorduk biz. Neden “at” denen güzeli “atmak” ile meşgulüz?

 

“Biz” bildiğimiz ne varsa “fırlatmayı” telkin ederek büyüttüler ya birkaç kuşağı; kendi ninnilerini söyleye söyleye, kendi ayaklarında sallaya sallaya!..

 

Ve, maalesef, uyuduk!

 

Şimdi sorup duruyoruz kendimize:

 

At, hayatımızın neresinde?

 

Daha da acıklı soru:

 

Biz, bizim neremizde?

 

***

 

At sevgimi ikiye katlayan ve atın daha başka derinliklerini fark etmeme sebep olan, konunun uzmanı Mahir Başdoğan dostum şöyle diyor:

 

“El âlemin, olmayan at kültürü, allanıp pullanır ve dünya çapında pazarlanırken; bizimki neden budanmaya çalışılıyor?”

 

Haklı mı sizce de?

 

Durun! Ona değil de, şu soruma cevap verin:

 

Sizler edebiyatı, sanatı, çizgi romanı at ile birlikte tanıyıp sevmediniz mi?

 

Peki, sizin çocuklarınız ve onların çocukları da sizler gibi sevebilecekler mi, atları?

 

***

 

Binlerce yıldır at sırtında akmıyor muyduk dünyanın her yönüne.

 

Bizler ehlileştirmemiş miydik atları?

 

Evet… Öyle, değil mi?.. Sizler de ben gibi öğrenmemiş miydiniz?

 

Peki, nerede Türk atı, hangisi Türk atı?

 

Şuna İngiliz atı diyorlar, şu step atıymış, öbürü Acem atıymış filan da “Türk atı” neredeymiş?

 

“Arap atı”nın bile bir ırk olmadığını, Türk atlarına farklı isimler koyarak dilimizden çıkardıklarını, ben bile maalesef pek yakında öğrendim.

 

***

 

Çok basit bir soru daha sormama izin verin:

 

Ne olur, atları sevmese çocuklar; hem de roket, uzay şu internet çağında?..

 

Cevabı aşağıdaki cümlenin içinde:

 

Tarihimiz ve kültürümüz; atın sırtında geliyor bize kadar. Eğer biz atları dilimizden düşürür, zihnimizden çıkarır ve hafızamızdan silersek; kültür ve tarihimizi bize bağlayan en önemli iplerden biri daha kesilmiş olur, koparılmış olur!

 

***

 

Atlar sokak köpeği gibi sokağa bırakılmaz, talan etsinler diye tarlalara salınmaz ve kesmekten beter hal; barınağa sokulmaz!

 

Atlar ahırlarında, dağ hayali kurmazlar.

 

Fakat rüyada görür, kalbinin sahibini;

 

Çeşitli sebeplerle, yılkıya giden atlar! 

devamını oku