muzaffer uzunoğlu muzaffer uzunoğlu

Hayırhah Bir Zerdüşt

Zerdüşt bu, ateşgede mukimi bir ateşperest! Hayırhah mı olur? Yol arkadaşını sahiliselamete ulaştırmışsa olur. Kitapta yazıyor. Öyle feraset sahibi aksakal bir rehber ki insan “Ne iyi Zerdüşt” diyor! Tabii herkesin salim sahili kendine.

Şule Yusuf, dijital bir derginin (Akaşa Dergi) editörü. Çoğu zaman şiirleriyle ara ara yazılarıyla her ay el emeği, göz nuru Akaşa’sını okuyucularıyla buluşturuyor. Birçok yazı ve şiir sevdalısı, yazarlık ve şairlik adaylığının ilk hamlesini burada yaptı. Kendisi ürettiği gibi birçok yazın sevdalısına da imkân sağlamış, kapı açmıştır. Şimdilerde yeni bir çalışması var mı bilmiyorum fakat birkaç yıl önce çıkan “Zerdüşt Uyandı” kitabını geçenlerde bitirdim

Şule Yusuf’un, şairlik yönünü Akaşa Dergi’de yayınlanan yazılarında gördüğümüz gibi kitabında da görüyoruz. Kelimelerin anlamlarına hakimiyeti onlarla istediği gibi oynama imkânı sunuyor. Kelimelerle raksı, onun anlam hakimiyetini ve yeni anlamlandırmalarda cesaretini gösteriyor. Bunun şairlikle doğrudan alakalı bir durum olduğunu düşünüyorum. Fazlalık hiçbir ifadeye tahammülü olmayan şiir, az sözle ve söz oyunlarıyla dimağlarda iz ve lezzet bırakır. Şairlikten yazarlığa evirilen kişilerde bu şairane tarz düz yazıya geçer. Şule Yusuf’ta da böyle olmuş kanaatimce. Uzun bir kalem-kağıt mesaisinden sonra kazanılabilen bu ustalık yazarın kendisi için ayrılan biyografi bölümünde ifade edilmiş. Şöyle diyor: “Kendine sığamadığı zamanlar hep kaleme, kâğıda sığındı.”

Belirtmeliyim ki bu kitap bir yolculuk kitabı. Fiziki bir yolculuktan ziyade soyut bir iç yolculuk: yalnızlık, sorgulama, arayış… nihayet kendini bulma ve dahi kendini sevme.

“Zerdüşt Uyandı”da atalar mirası inançların ve kültürel öğretilerin nerelere evirildiğini görüyoruz. Bir nevi bir zihin inkılabı gerçekleşiyor. Yazar içindeki asi ve devrimci sese Zerdüşt diyor. Kitabın ilk bölümlerinde Zerdüşt yıkıcı bir dik kafayken zamanla daha makul bir hale, söylemleri de daha munis bir şekle dönüşüyor. Bu değişim şundan olabilir: Rehberlik edeceği kişinin öğretilerini çevreleyen surlar zaten yıkılmak üzeredir. Zerdüşt’ün birkaç sert vuruşuyla bu surlar yerle yeksan oluyor. Surları devirip onun kılavuzluğuna teşne bir hazineye ulaşan Zerdüşt hiçbir hasar oluşturmadan kadife eldivenlerle iş görmeyi yeğliyor.

Ayrıca makuliyet ve munislik ana fikri daha duyulası kılıyor. Bir okur olarak kendi öğretilerime duymaya hazır olmadığım sert eleştiriler getiriyor olsaydı hakikat adına söylemiş olsa dahi öreceğim duvarları aşmaya muktedir olamayabilirdi Zerdüşt. Öyle değil midir? Hazır olmayan zihinlerde sert söylemler karşılık bulur mu? Yıllardır biriktirdiklerine kaldırılan başlara direnmemek mümkün mü? Muhalif fikirleri şık ve yumuşak bir paketle sunmak kabul edilmeyi hep hızlandırır. Bu yönüyle Zerdüşt’ün formasyonu gayet başarılı. O; uzaklaştırmadan, ret duvarları ördürmeden muhatabındaki reaksiyona göre aksiyon alabilen bir bilge.

Kitap, üç ana bölüme “Perde Arkası” adlı son bölümü de ilave edersek dört bölümden oluşuyor. Bölümleri oluşturan yazılar dimağda lezzet bırakan türden.

Giriş bölümündeki “Kara Kapkarabaşarılı bir manzum anlatı. Sanatlı söyleyişler bolca: telmih, tenasüp, cinas, tevriye, kinaye… Yazar burada şairlik yönünü cömertçe sergiliyor.


Bu kara ne ola ki?

            Cennet taşı kara

            İbrahim Makamı’nda yatan Hacer kara
            Musa’nın Sina Dağı kara

            İsa’nın haç taşı kara

            Günahın yüzü kara

Aşk kara

            Sevda kara...


Şule Yusuf, kitabın genelinde hislerini hem kendi ifadeleriyle aktarmış hem de onu destekleyen alıntılar yapmış: Mevlânâ, Bukovski, Nesimi, Heidi'nin dedesi… Bu çok kıymetli zira yazarın anlatı kabiliyeti ile birlikte iyi bir okur olduğunu da görüyoruz.

Yazar, Fuzuli’nin şu meşhur beyitini ne güzel yorumluyor.

“Mende Mecnun’dan füzun âşıklık istidadı var,
Âşık-ı sadık menem Mecnun’un ancak adı var”

Leyla der ki “Mecnun Efendi âşıklığıyla nam salmıştır evet. Ama sadık olan âşık benim. Aşk işinin zirvesiyim. Mecnun’un sadece adı var.” Okur, Şule Yusuf’tan bu beyitte Leyla’nın Mecnun’a böyle diss attığını (!) öğreniyor.

Beylik sözlerle dolu bir eser. Yavaş yavaş, sindire sindire okunası cümleler çokça; bilge deyişler zihin açıyor, düşündürüyor.

“Yürüdüğünüz yol benzerliklerine rağmen kişiye özeldir.”

“Aynanı parlat ki sen güneş olduğunda yansıtabilesin.

“İçindeki sesi dinle, onu ikna etmek için değil ama!”

            “Sevenin gözünden baksaydık dünyaya hangi ümidi dalında kırardık.”

Yazıların başlangıç ve serim bölümleri Zerdüşt’ün son bölümde vereceği mesaja altyapı hazırlıyor. Bu anlatı metodunu klasik Türk edebiyatının didaktik metinlerinde de görüyoruz. Yazar örneklendiriyor, iç sorgusunu yapıyor; Zerdüşt de gelip taşı gediğine koyuyor. Okur her bölümün sonuna doğru, şimdi Zerdüşt ne diyecek, diye merak ediyor.

Şule Yusuf, eserin muhtevası ve yeğlediği üslupla bazı okurlar için bir deneme kitabı, bazıları için bir kişisel gelişim kitabı hazırlamış. Bununla birlikte eser otobiyografik bir öykü kitabı olarak tanımlansa hiç de garip bir tanım olmaz.

Okuru bol ola, kıymeti de ziyade…

 

devamını oku