insan
nasıl da yalnızdır kökü bile titrer rüzgâr estiğinde
nasıl da çekilir nehirleri kör kuyulara habersiz
biri yüzüne üflese soluğunu hemen anlarsın
anlarsın da bahar döner gittiği yerden
renkler canlanır solduğu dillerden
li,
dolunayın
dili li
sözün
sözcüğün sihri li
zaman da eğilir bilirsin, zaman bükülür göz ucunda
fısıldar
bunu bebeklere ebeler daha doğduğunda
su
da fısıldar elbet ama sabretmek gerek
sabret
sen de ne olur açılsın yıldızların gözleri
siyah
giyinir çünkü gecelerin sahibi
li
beyazların
yüreği li
seherin
sabahın dileği li
aklımın
haritasını kaybettim sanırım sakarım şimdi sarı nehir gibi
akıyor
tenim dik çatılardan tapınaklara usul usul
dokunsan
tenin dökülür yaşlandığı yerlerden uzatma elini
uzaklar korur seni uzaklara sarın sen gül mevsiminden önce
büyücülerin
dili bağlansın görünce güzelliğini
li
sessizliğin yüzü li
için içliğin gözü li