Vefa, kalbimin en güzel yerine iliştirdiğim yaka iğnem gibi... Ne zaman içim üşüse, orada olduğunu bilirim. Ne zaman unutsam insana insanı, o sessizce hatırlatır kendini.
Bazıları için geçmişte kalır iyilikler, bazılarıysa bir ömür taşır yanında. Ben taşıyanlardanım. Çünkü bana bir fincan kahve ikram edenin hatırını, kırk yıl değil, bir ömür sayarım. Çünkü kalbime dokunan her iyilik, yüreğimde iz bırakır. O izler, zamanla vefa olur.
Vefa; söz vermek değil, sözü unutmamaktır. Gitmek değil, dönüp bakmaktır. Kalabalıklar arasında kaybolmak değil, bir kişiyi hep hatırlamaktır. Aradan yıllar geçse de hâlini sormaktır, ihtiyaç duymasa da yanında olmaktır. İşte bu yüzden, vefa bir yaka iğnesidir kalbimde: Gösterişli değil ama çok kıymetli. Kimse fark etmese de ben bilirim orada olduğunu.
Günümüz dünyasında çıkarlar, ilişkileri belirliyor. Menfaat bittiğinde insanlar da gidiyor ama vefa öyle değil. Vefa, gönülden gönüle kurulan görünmez bir köprü. Sessizdir, alçakgönüllüdür ama çok güçlüdür.
Ben vefayı; bir dostun beklenmedik ziyaretinde, bir öğretmenin yıllar sonra alınan hayır duasında, yaşlı bir komşunun hâlini hatırını sormakta gördüm. Ve her defasında anladım: Vefa, insan kalabilmenin en güzel hâlidir.
O yüzden, ne zaman iyiliğe rastlasam, onu yüreğimin en güzel köşesine iliştiririm. Tıpkı bir yaka iğnesi gibi… Kalbimin tam üstüne.