"unutama beni
unut ama beni…"
İlk karşılaşmalar, ilk kez gözlerin birbirine usulca değişi. Kendisini büyük bir son arzusuna yem eden ilkler. Sonları konuştuk, sonları yazdık bugüne kadar. Peki değiştirebilseydik o sonları? İlk anlarını değiştirerek mi başlardık işe yoksa ilkleri kabullenip sonlarla mı uğraşırdık umutsuzca ve beyhude bir çaba içinde. Ah sevgilim derdik, ah kardeşim, ah dostum. Keşke olmasaydı böyle sonumuz dedik ama etmedik aşka, dostluğa tövbe. Ağlatırdı beni kahverengi saçları. Rüzgar estikçe sanki pencereden gelirdi parfümünün o keskin kokusu. Yaklaştığını hissederdim birkaç metre öteden, kalbime işlemişsin derdim. Tabii çıkıp yüzüne karşı söyleyemedim hiçbir zaman. Kelimelere değer veriyordu, kelimelerimi değersizleştirmesini istemedim. Bir kelimelere değer veren de ben vardım. Çantasını tek bir sırtında taşırdı hep, oldukça hayat dolu görünürdü ileriden. Kuşlara bakardı, severdi insanları konuşurdu ağaçlarla kedilerle. Ben ise bir köşede oturup o diye hayatı izlerdim aslında. Hayatın kısa kahverengi saçları, koyu kahve gözleri, ince dudakları, kalın kaşları, iki kolu ve iki bacağı vardı. Ve ağaçları hatırlatıyordu. Ben ise onun yanında ümidi bulan bir ümitsizdim yalnızca. Bir kedinin bir kap karşılığı gösterdiği sadakat gibiydi ona olan sadakatim. Daimi kapısındaydım, gözlediğim kollarıydı. Elleri saçlarımda dolaşmaya dursun, ah dünya öylece durabilirdin. Kimseyi beklemeden kimseyi bekletmeden. Bir daha yola, yollara çıkmamak üzere. Öylece. Yalnızca durabilirdin o anlarda. Bunu bile değer görmedin mi bana? Hak etmedim mi artık? Her özlediğimde onu, ağaçlara bakardım. Yalnız onu bekledim, yalnız, onu beklerdim. Bazı şeyler böylece sürüp giderdi.
Sen görmedin ama senden sonra güneşin doğuşunu bekledim hep. Sabah rüzgarı sevdiğinin habercisiymiş derler. Kaç kere hasta oldum, kaç kere hasta oldum sandılar bir bilsen. bir bilsen bir görsen beni anlardın hemen. Bilirim, bilirdin beni.
Kendinde beni görüyordun. İtiraf edemedin kendine. sonra kendimde seni görmeye başladım aynalarda, itiraf edemedim kendime. Hayat çekti aldı seni sende sarıldın ona. öyle sarıldın ki hayata, yer kalmadı bana. Sevdiğim bana. Sen görmedin ama geçenlerde bir parkta siyah bir kedinin başını okşadım. Görürsün diye düşündüm. orada değildin. Oraya daha önce hiç gitmemiştin. Bana daha önce hiç gelmemiştin. Senin yerine de sevdim kendimi, ikimizin yerine sevdim seni. Müzikler ellerini koyuyordu omzuma, şiirler kalbime. Kalbimde hissettim ellerini.
Sinirliydin seni ilk gördüğümde. Bir şeylere moralin bozulmuş ama sert durmaya çalışıyormuşsun gibi. Kimeydi bu duruşun canım? Annene mi babana mı, cümlelerinden eksik etmediğin insanlarına mı? Senin insanlarındı onlar. Senin yolun, senin marketin, senin penceren, senin kitaplarındı. Hayatı öğret istedim bana. Sorumluluğu sana atıp kaçacaktım oysa. Anlamış olmalısın ki ilk sen kaçtın. Şimdi böyle yaşamayı öğren der gibi. Her karşılaşmamız binlerce tekrar etti en karanlık gecelerde. Otobüs durakları, bar köşeleri, kahve dükkanları, spor salonları. Gözlüklerini takar gezerdin sokaklarda. Farklı alışılmadık alışkanlıkların vardı. Güzel börek açardın ama. İnce sarardın sarmayı. Bir de güvenmezdin insanlara. Kendine bile güvenmezdin. Sonra güvenme dedin bana hatırlıyor musun? "bana güvenmemelisin, insanlara güvenilmez ve bende bir insanım..."
Sövdüğüm kadar sevdim insanlığı. Senin kadar sevdim. En az senin kadar sevdim bu çukurlu toplumları. Farklı kadınları sevdim. Kimi bana olan sevgisini dile getiriyordu, kiminin yanından erken çıkıyordum sabahları, kiminin yatak örtüsü bile bozulmamıştı hiç. Yalnızlığa sadıklık, sana sadıklık demekti. Ben kendimi aldattım insanlarla.
Müzik sigaramdı, kitaplarım ise cevherim.. Şimdi söylesene ilkler mi değiştirilmeli sonlar mı?