sevgi deniz sevgi deniz

akşam

“Bir şiirde yeri olmayan şeyin benim evimde yeri yoktur.”(*)  dedi ve öfkeyle koltuğundan kalktı.  Kalkınca kucağındaki şiir kitabı pat diye düştü. Hayatını şiir gibi yaşamayı hayal ederken özensiz bir nesir bile kalmamıştı elinde. Düşen kitap paramparça olmuş ve tartışmayı bitirmişti. Mısralar ipi kopmuş inci taneleri gibi bütün salona dağılmıştı. Sehpanın altına kaçmış bir yaz şiirinin dizeleri ile oynamaya başlamıştı evin kedisi. Bahçeye açılan aralık kapıdan kendisini zor attı dışarı. Ayakları çıplaktı.

Soğuk yoncaların üzerinde yalınayak dolaşmaya başladı. Üst kattan bir keman dersinin sesi geliyordu. Kızı haftalardır bu melodiyi çalışıyordu ama ondan hiç böyle etkilenmemişti. Notalar alçalıp yükseldikçe etrafındakiler saydamlaşıyordu. Susuz kuyunun taşına kazınmış doğum tarihine kaydı gözleri. Usulca kenarına oturdu. Doğduğu gün takılmıştı su tulumbası bu kuyuya. Babası o günün tarihini taşa not düşmüştü. Yıllar hem o suyu hem de içindeki hevesleri kurutmuştu. Sular akıp ağaca, çiçeğe dönüşmüş oysa onun coşkusu ne çiçek açtırmış ne bir ağaca bahçe olabilmişti.

Ay, düştüğü havuzda oynaşıyordu çığırtkan kurbağalarla. Bütün gün akşama akan saatler, elma ağaçlarının gölgelerinde birikmişti. Zaman, bir nilüfer çiçeğine dönüşmüş, bu birikintide yüzüyordu. Güllerin kokusu, yasemin kokusuna yenik düşüp yorgun argın bırakmıştı kendini bahçe duvarının dibine. Köklerinde Hıdırellez' den kalma unutulmuş dilek kâğıtları çoktan lime lime olmuş toprağa karışmıştı.

Öte yanda ateş böcekleri kapı önü lambalarıyla körebe oynamaktaydı. Üst kat penceresinden sönük, bitkin bir ışık düşüyordu serin taşlığa. Gündüzün telaşlarını usul usul örtmekteydi karanlık. Rüzgârla ileri geri savrulan dut ağacının gözü, pencereye yaklaştıkça yastık ucunda kanadı kıvrılmış eski bir kitaba kayıyordu.

Çevresindeki her ses, yaprak, dal gittikçe belirginleşirken onun varlığı silikleşiyor, bir su buharı olup damla damla etrafa dağılıyordu. Parçalandıkça içinde bulunduğu resme siniyor, renklere kokulara hatta saatlere yapışıyordu. Keman sesi, arada kesilince bütün bu dalgalanma duruyor resim hareketliliğini kaybediyordu. Bir an olsun hiçbir ses duyulmuyor renkler sağırlaşıyor, birikmiş sıkışmış bu hareketsizlik ve sessizlik müzikle yeniden bütün bağlarından kurtulup çözülüyor ve akşam akmaya devam ediyordu.

Derin bir nefes aldı sonra. Eve doğru yürümeye başladı. Bahçeye inen merdivenlerde, dağılmış kalmış bir dörtlükle karşılaştı. Eğildi ve aldı eline dörtlüğü:

Yaşamak azaptır çoğu zaman

Dualara açıldı ağız.

Tükendi dizlerde derman

Akşamı bulamayacağız. 

B. Necatigil

(*) Alıntı bir cümledir.

devamını oku