Başladı bir evrenin serüveni
Gecenin dördünde astım kendimi
Yolları ayrılıyordu ruhum ile bilinçaltımın
Bir sabahında mızıkalarda ölüm ayrılığı
Kopmuş sesler hemhâli
Okuduğum kopuk bir şiir
Prangalar vuruldu yüreğime
Nefesler tökezlemiş bir peygamber salavatı
Kayboldum bir sabahın seherinde
Tanrım son sözlerimi henüz söylemedim
Ölüm utandı kendinden
Ölüm çaresiz ve yetim
Uzaktan gelen arafın yaşayışı
Parmak uçlarımda hızlı kan sesi
Bedenim çökmüş bir zürafa
Yusuf kuyuda bir ehval olur
Monotonlukta maraton yapmış bir ruh
Gözler zifiri bir karanlık
Orman karanlık
Ruhlar karanlık
Her yanım buz zulası
Nasır tuttu ellerim çırılçıplak koşmaktan
Nedenini bilmediğim bir ölüm hazır
Öyle ki kendimi kaybedeli çok oldu
Ruhumun kendini tasvir edeli çok oldu
Artık şiirlerim bir paradoks hali
Ruhum zedelenmişim bir çıra
Nefesim tutulmuş bir eşkıya dramı
Ne desek boş anlatan bir kağıt kalem
Bir kelam belki beni uyandırırdı
Ve kalabalığa
Ve eşsiz bir sonsuzluğa
Dinledim kuşların son haykırışlarını
Kargalar bedenimi parçalıyordu
Ruhum henüz kendine veda etmeden
Esaretini koruyordu ruhum
Ölüm astı kendini ben kendimi asmadan
Yakın olmak için her şeyden uzaktım
Ciğerim iflası çekmiş
Böbrekler işlemsiz durumdaydı
Tanrım ne zaman bitecek bu işkence
Ne zaman bu jiletler dudağımı kesmeyi bırakacak
Tanrım ne zaman konuşacaksın
Tanrım konuşmamız gereken konular var