şule yusuf şule yusuf

Zülfü (yâre) Dokunmak

Yere atılan taşın düşmediği olmuş mu… başlayanın bitmediği… yarım kalmışlığın  tamamlanmadığı…

Enerjinin yok olmadığına inanırım, bumerang gibi eninde sonunda döneceğine.  Hislerin, insanların, yaşananların diğer yarısı için illa geri dönüşe geçeceğine. Evrenin daire şeklinde ilerlediğine inanırım mesela. Bir uruç varsa bir nüzulün doğallığına. İlla da iki uç gibi görünenin bir noktada buluşacağına… Kavuşulamayan aşklara, yarım kalmış kavgalara, yarım bırakılmış okullara, hatta yarım bir lokmaya bile inanmam.

Tebrizi’nin dediği gibi ‘yarım kalmışlık, yarı ölmüşlüktür.’ Yarı ölmüşlüğün ölmekten beter olduğunu da bilirim. ‘Öldüm’ deyip yine de nefes alındığını da. Salanız okunmadan, üzerinize toprak atılmadan da ölünebilindiğini de bilirim. Tam ne çok şey bildiğimi sandığım yerde, kendimi de bilirim, haddimi de.

Hayat dediğimiz meşakkatli yolda, herkesin zoruna giden başka başka mevzular var muhakkak ama ‘sevdaya dair’ kavuşamamak ortak bir yaradır içimizde. İçimizde olması şarttır bu topraklarda. Ulu orta açmak olmaz duyguları. Ulu orta adam öldürürüz de; içimizde nice sevdaya kıyar, kuyulara atar, üzerine beton dökeriz. Hep bir ‘Fadime’me laf etme oğul’ nev’inden hikâyeler besleriz. Anlatılır ya hani; yarım kalmış âşıklar yıllarca içlerine gömdükleri aşklarıyla başka başka yerlere savrulmuş, çoluğa çocuğa karışmışlardır. Oğluna kız istemeye gittiğinde kızın annesinin Fadime olduğunu görür yarım kalmış âşık. Bir zaman sonra bir anlaşmazlık yaşanır, ağız kavgasına döner iş. Damat adayı, gelin adayının anasına (Fadime’ye) dokunacak bir söz sarf eder. Damadın babası yarım kalmış âşık dayanamaz, oğlunu tutarak : “ Fadime’me laf etme, oğul” der. Bu hikâyenin ironisi güldürür beni hep. 

Fadime’den geçemeyiz, Fadime ile de olamayız. Lakin eninde sonunda Fadime karşımıza çıkar günün birinde. Yirmi küsür yıl önce ilk aşkın unutulmadığını anlatmak için dinlediğim bir öyküydü bu, unutmama engel onca örneğine şahit olduğum. Öyküyü anlatanın da onca yıl sonra Fadime’sini bulduğunu duyunca zülf ü yâr(e) dokunmadan edemedim işte.

Kavuşulacak bir sevdaya, acelecilik ve yeterli inancı taşımama yüzünden yarım kalma kaderini yaşatırız. Konfor alanlarımıza ölesiye alışmışızdır ki kabul olmuş bir duaya bile kör olur, sırtımızı döner, çeker gideriz. Alıştığımız cehennemi, bilmediğimiz cennete tercih ederek… Ait olmanın tersinin aidiyetsizlik değil uyum sağlamak olduğu gerçekliği ile yaşayarak. 

Kavuşmaya inanırım, tamamlanmaya; kavuşamamaya inanmam. Yarım kalmışlığa da…

devamını oku