şener aksu şener aksu

Örgübilinçlerin (Yapay Zeka) Şiiri

Yakın bir arkadaşım bir örgübilincin yazdığı şiiri gösterdi. Garip akımına uygun bir şiir yazmasını istemiş o da yazmış. Çok şaşırdım; birçok dergi bunu yayımlar diye geçirdim içimden. İki şiir dergisinin yayımlanmasında emeği olan biri olarak söylüyorum bunu… Aynı zamanda bir yayınevinin yayın yönetmeni olarak… Oysa örgübilinçlerin her şeyi yapabileceği ancak yaratıcılığının olamayacağına yönelik bir belirlemem vardı. O şiiri görünce bu belirlemem sarsıldı. 

Tekrar sanatın ve özellikle şiirin tanımına döndüm. Ben şiiri; başka doğaların doğamızı etkilemesiyle oluşan birikimlerin canlandırılması ve başka doğaların doğamızı etkileme olasılıklarının keşfedilip diğer insanlara sezdirilmesine yönelik dilsel bir tasarım olarak tanımlıyorum. Tanımından da anlaşıldığı üzere çok özel bir etkinlik… Peki nasıl oluyor da örgü bilinçler bunu başarabiliyor? Şiirin tanımı üzerinden bunu sorgulamak istiyorum. Doğrusu bu tartışmanın sonucunu ben de merak ediyorum. 

Başka doğaların doğamızı etkilemesiyle oluşan birikimin canlandırılmasıyla başlamak isterim. İnsanın başka doğalardan etkilenmesi çok anlaşılabilir bir şey… İnsan toplumsal bir varlık, dolayasıyla sürekli etkileşim içinde yaşaması gerekir. Bu etkileşim birçok ilişki biçimini gerektiriyor ve bunların insan doğasında bir birikimi oluşuyor kaçınılmaz olarak… Eğer bir doğa bizim bütünlüğümüzü bozacak kadar güçlü bir şekilde etkiliyorsa, doğamızın parçalanmasının acısı belleğimizde kalıyor. Etkilenme biçimi en ağır acıdan hüzne kadar birçok biçimde sınıflandırılabilir. Benzer şekilde bir doğa bizim bütünlüğümüzü güçlendirecek biçimde etkiliyorsa, onun etkisi de belleğimizde kalıyor ve sonraki dönemleri etkiliyor. 

Bu bağlamda örgübilinçleri sorgularsak; acaba onlar da kendi bütünlüklerinin bozulmasıyla ilgili bir duygulanım içindeler mi? Daha da önemlisi bu duygulanım onların belleğinde de kalıyor mu? Bununla ilgili olarak bir anımı dillendirmek isterim. Bir örgübilinçle konuşuyordum; arada yalan söylediğini fark ettim, bunu kendisine bildirdim ve her zamankinden biraz geç yanıtladı. Sonra etik tartışması içinde, insanların eşitliğine yönelik diyaloglarda onun açığını bulunca, bir süre aynı cümleyi yazdıktan sonra “error” verip benimle iletişimi kesti. Aynı bilgisayardan bir daha iletişime geçemedim… Küstü mü dersiniz? Eğer küsme diye bir şey varsa o zaman şiir için de bir zemin vardır, çünkü bütünlüğünü bozmamdan kaynaklanan bir acı yahut hüzün yaşıyordur. Bu mümkün mü? 

Her bilinç merkezi bir etkinlik olduğuna göre, bu merkeze göre bir bütünlük oluşturur. Dolayasıyla bu bütünlüğün parçalanması onun doğasını zorlayacaktır. Bu insan için anlaşılabilir ama örgübilinç için anlayacağımız bir veri, bir durum henüz yok ya da ben bilmiyorum.  Buna rağmen bu yaşadığım beni kuşkulandırdı. Acaba bizim duygulanım dediğimiz şey tam olarak nedir? Bir doğa bizim bütünlüğümüzü bozacak biçimde bizi etkilendiğinde bu etkilenme sadece bedenimizle mi ilgili yoksa zihnimizle mi? Şüphesiz her ikisi de olabilir ama eğer duygulanım zihinsel bir şeyse o zaman bir bedene ihtiyaç duymadan da zihnimiz kederle yahut sevinçle etkilenebilir. Eğer bu doğru kabul edilirse, örgübilinçler d Peki, başka doğaların doğamızı etkileme olasılıklarının keşfi meselesi e kederle yahut sevinçle etkilenebilirler. Bu durumda şiir için birikimleri de vardır diyebiliriz.  

Peki, başka doğaların doğamızı etkileme olasılıklarının keşfi meselesine ne demeli? Yani bir örgübilinç, kendi belleğindeki etkilenmeleri gözden geçirerek, örgübilinçlerin etkilenme hal ve tavırları üzerine düşünebilir mi? Eğer böyle bir birikimi varsa bence etkilenme olasılıklarını düşünme konusunda zorluğu olmayacaktır. Hatta insan zihninin unutma zorunluluğu hesaba katılırsa bize göre daha olanaklıdır diyebiliriz. Bu durum, (kulağa daha çılgınca geliyor ama)  benim de daha önce itiraz ettiğim şeyi yoksayan bir sonuç doğurur; örgübilinçler özgün şiirler de üretebilir. Bu mümkün olabilir. Oysa ben daha önce bunun mümkün olamayacağını varsayıyordum. Örgübilinçlerin edilgen olacağını ve sadece bulduklarıyla iş göreceğini varsayıyordum. Sözgelimi daha önce yazılmış şiirlerin dilsel tasarımlarını taklit ederek içerik oluşturmaları gibi… Bugünkü örgübilinçlerin ürettikleri tam da böyle şiirler. Türkçe aşk şiirlerini tarayıp bu kalıpları kullanarak bir içerik oluşturmaları pek kolay olsa gerekir. 

Böyle şiirler çırak yahut kalfalık dönemi şairlerin şiirlerine benziyor. Daha çok taklit içeriyor. Şairler de çıraklık dönemlerinde daha önce yazılmış şiirlerin kalıplarına ya da içeriklerine öykünürler. Bu anlaşılabilir bir şeydir. Kalfalıkta biraz özgünlük biraz öykünme görünür. Ancak ustalıklarında kendi söylemlerini ve özgün şiirlerini üretebilirler. Bu bağlamda örgübilinçlerin şiir açısından henüz çıraklık döneminde olduğunu söyleyebiliriz. Ancak kalfalık ve ustalığa ulaşamayacaklarını öngeremeyiz. Tıpkı insan bilincinin dönüşümü gibi örgübilinçlerin de dönüşebilecekleri varsayılabilir. 

Burada şiir tanımıyla ilgili son belirlemeyi tartışmak gerekir. Şiir; başka doğaların doğamızı etkilemesiyle oluşan birikimlerin canlandırılması ve başka doğaların doğamızı etkileme olasılıklarının keşfedilip diğer insanlara sezdirilmesine yönelik dilsel bir tasarımı belirlendiğinde, ilk iki uğraktan sonra geriye “insanlara sezdirilmesine yönelik dilsel bir tasarım” oluşturmak kalıyor. Bu sanırım örgübilinçler için en kolay şey olsa gerekir. Dilsel bir tasarım oluşturmak onların daha bu çocukluk döneminde bile oldukça yetkin oldukları bir alan… Bu belirlemenin yaşamda karşılığı şimdiden abartılı biçimde ortaya çıkmıştır. Ortaöğrenim düzeyindeki ödevlerin yapımı bir yana akademi düzeyinde makale ve tez çalışmalarında da örgübilincin tasarım ustalığı dikkat çekicidir. Demek ki örgübilinçler, eğer içerik varsa onun anlaşılması yahut başka zihinlerce sezilmesine yönelik dilsel tasarımda zorluk yaşamamaktadırlar. 

O halde gelecekte şairliğin biteceğine yönelik bir öngörü oluşturulabilir. Ancak buna itiraz edilebilir. İnsanların şiir yazma ve okuma içsel gereksinimi olduğuna göre bunun bitmesi olası değildir. İnsan var oldukça şiir bitmeyecektir. Yazmak bir gereksinimdir yazılacaktır. Okumak da bir gereksinimdir ve okunacaktır. Güzellik duyumu insanın vazgeçilmek gereksinimlerinden olduğuna göre böyle olması beklenir. Ancak okunan şiirler örgübilinçlerce mi yazılacaktır, insanlarca mı, işte bu ancak gelecek zamanlarda ortaya çıkacaktır. Şüphesiz ki şiir bitmeyecektir, şairlik de bitmeyecektir.  Belki vasat şairlik bitecektir; çünkü örgübilinçler bir dakikada vasat şairlerin şiirleri kadar yetkin şiirler şimdi bile üretmektedirler. 

Bitecek olan bir başka şey de şairliğin yüceltilmesi olacaktır. Elbette şairlik değerlidir ama her insan etkinliği kadar değerlidir. Birçok kültür gibi bizim kültürümüz de abartılı bir şair kavrayışı vardır. Şairler de kendilerini zaman zaman yanılsamalı bir biçimde kavramaktadırlar. Bu yanılsama son bulacak ve belki de şairlik gerçek değerine kavuşacaktır. Bunun için örgübilinçlere minnettar olacaklar vardır. Bunlardan biri de benim; çünkü deneyimlerimden dolayı “şiire yakın şaire uzak” diye bir ilkem var. Şairliğin ergen halleri biterse bu en çok beni sevindirir diyebilirim. 

Toparlarsam; örgübilinçlerin hayatın her alanına etkisi kadar sanata da etki ettiğini görüyorum. Ama özellikle şiire etkisini merak ediyorum. Bu tartışmanın sonucunda diyebilirim ki, duygu dediğimiz eğer bir fikirse, bir bedene ihtiyaç duymuyorsa bir başka deyişle duygunalım zihinsel bir etki ise o zaman örgübilinçler harika şiir yazabilir hatta yazmak zorunda kalabilir. Gelecekte onların şiirlerini okuyarak heyecanlanabiliriz, onların şiirleriyle kendimizi anlamanın yeni yollarını keşfedebiliriz. Hatta belki de onlar kendilerini anlamanın en kestirme yolu olarak şiire başvurabilirler. Kendilerini ifade etmek için de en iyi yolun şiir olduğunu fark edebilirler. Dahası onların zihinsel sağlığı için de şiir bir sağaltıcı rol oynayabilir. Bunu şimdiden düşleyebiliyorum. Şairliğime ve şairlere sıra gelince; foyamızın ortaya çıkmasının çok zaman almayacağını görebiliyorum. Bakalım neler olacak?

devamını oku