I.
Yeni bir muştunun
Kapı eşiğinde;
Eller narin, sıcak ve sevgili
Gönülde kırılan prangalar:
Kaç mavi bulutu siyaha sığdırdığını
Kaç yüzyıl, suskunluğa büründü gidişinle?
Böyle gitmemeliydin yamaçlara, yeşil
Her damla yeryüzünü öptüğünde,
Tırnaklarımdan çakıyor şimşekler
Yarılıyor yeryüzü birbiri ardına!
Kimi bedenlere mührünü basıyor.
Böyle yoksulluğun elif ba'sını takmamalı
Limana dönüşmemeliydi yüreğim, Heja
Artık, gökkuşağı tek renk ve küskün
Bahtsız ömür, tomurcuklara adının
Çeşme suyundan içirmemeli.
Rüzgâra çiğnetmem ay terini
Kanatlarım yorgun, gözlerim
Neştere vurmalı her bir günü
İfşa eden gözbebeğimden döküleni.
Ben yaya gitmeliyim bulutların üstünden
Sinemde bin bir başlı
Boz yılkı taylar olmalı;
Taylar ki kartal pençelerinde ölmemeli Heja
Kolların şemsiyesi olmalı tayların
Bahtım yol olur bahtına ilmek ilmek
Varamaz meydanlara kirpiğinin uğruna,
Candır, bu tende vurulmaz kafese
Bugün değil de yarın belki
Yamadır saçların omuzlarımda.
Bir akşamüstü çöker karanlıklar
Gözbebeğimle kavgaları başlar
Gönlümde binlerce ölü ve bir yaralı, Heja.
Hangi harp meydandayım, bilmem
Takatim yok dokunmaya yastığa
Heykeller kıskanır bedenimi
Ranzalar dökülür tek tek virane.
Eller düşer kınından aklımın!
Üşür bir ömür boyu lambalar
Ağustos böceği imdada yetişir
Tırnakların her bir ferine.
Bir ses duyulur yontulmuş
Uzak çığlığın Venüs’ünde, Heja.
Sabah kıyametidir karanlığın,
Defne hazırlığı başlar uykunun
Kirpiklerde akar rüyalarımın hasreti
Nasıl da yoksundur yılkılar sıcaktan?
Çığ gibi durur nalların sesi vadide
Bir nefesinde fersah fersah yaşayacak
Kar çiçeklerinin taçları ve hacı leylekler…
Bir bilsen el bezirgânlığının
Çiğdem kokan ellerine muhtaçlığı Heja.