Hasret, külünde sevdasını doğurur
Şair muammada şiirini.
Hangi şair külünde hayat bulur,
Hangisi külüne kurban gittiğini?
Kaç sevgili kül mezarını arar,
Çölde, okyanusta, güvercin kanadında?
Bir kelime pelerinli melek olur;
Tomurcuk tomurcuk gezer,
Koklanmayan çiçekleri bulacak
Koparmadan getirip ipek yoluna
Buhara, Tebriz, Kahire’ye serilecek…
Sığırcıkların kalbinde bilirsin.
Kaç geceyi gündüze kavuşturduğumu;
Perdeleri aralayarak yıprandığını
Bir gün sokağımdan geçersen bileceksin.
Her günün mumun rüzgârının ardından
Kör Baykuşlara sığındığımı,
Kaç defa Sadık Hidayet olduğumu?
Bir lale başını kaldırıp isyana tutuştuğunda
Kaç nârdan nâra savrulduğumu?
Yıldızların gökyüzüne ağlayıp küstüğünü,
Kaldırımlar kumunun yalnızlığında okuyacaksın.
Bahtsızlaşan kalem ucunun
Çıban çıban tırnaklarıma tabip olduğunu,
Kuruyan mürekkebin gözyaşımla hayat bulduğunu,
Tekrar kuruyup, tekrar hayat bularak
Cüzama tabi olmuş gönül yarama
Sigara külüyle karışıp, buharından
Şırıngadan sızan damlalarla
Narkozsuz, karanlık bir vakumda
Sürünerek cızlaya cızlaya sürdüğümü
Avazımın buharı ağlattığından dinleyeceksin.
Kentimde bulunmadan, serçeleri kovmadan
Gönlümün hangi yürek için çarptığını,
Bir gün sesini dinlersen bileceksin.
Yolunu tül perdelerin ardından nasıl gözlediğimi?
Bir gün gözlerimin kentlerinden bakınca anlayacaksın.
Hangi cüzama tutulduğumu;
Bir gün tel tel dökülürken bedenimin demlerini
Tek tek süpürürken o zaman göreceksin.
Nasıl güneşten kaçıp tütün nefesine sığındığımı,
Bir mumun ardından Yusuf'un kuyusunda
Mısır çöllerinde nasıl yıkandığımı,
Saçlarıma üşüşen kumların
Nasıl bir kavgaya tutuştuğunu…
Bir gün rüzgâr, peçeni sıyırırsa hissedeceksin.
Ayaklarımın üşüdüğü kör alevlerde
Gurbetin ellerinde avare, çıplak
Boynumun banklarda bükük, yastıksız
Yakup'un yolu beklediği gibi beklediğimi
Nasıl da merhametine susuz kaldığımı,
Bir gün gülü kokladığında anlayacaksın.