fadıl oktay fadıl oktay

Mutsuz Son

senin o uçsuz bucaksız yüzün vardı

çıkar gelirdi bütün el değmemiş çayırlardan

kalkan bir kuş sürüsü kadar gürültülü

kendinden korkarcasına kaçışların vardı

sesinde hüzün tüccarının beşinci kocasına bestelediği

son moda bir melankolik şehirli kız şarkısı

yarım bıraktığın kahve fincanları vardı sehpalarda

ürkünç yankılar yapan loş apartman girişleri

yoksun diye anlamsızlaşan eve dönüşler

benim ellerimde ikimiz için rengarenk yemişler vardı

yengeçleri iri bir sahilde göreceğimiz günbatımları

kasabanın antik tiyatrosunda tanımadığımız iyi oyuncular


iplik üzerine geçirilmiş sen kokulu beyaz yaseminler vardı

şeker verip gülerken göreceğimiz solgun yüzlü çocuklar

biz öpüşürken utancından yakamozlar altına sinmiş bir deniz

gelişlerim vardı yanına kollarımda sarışın papatyalarla

yokluğunda şiir okuyuşlarım kadın gözlü antiloplara

sincap yuvalarında tartışılan ölümcül hatalarımız

yeşil yapraklarda yaprak kadar yeşil bukalemunlar

çaresiz kesilmeyi bekleyen dilsiz ağaçlar


iki yüzük fırlatılıp atılınca iki köhne çekmeceye

orada yaban kekliklerinin inmediği boş sazlıklar kaldı

bir küfürsüz sitem duyuldu yaban sümbülleriyle kuşatılmış

arkasına üveyik yavruları kaldı söğütlerin gölgesinden korkan

büyülü deyip mantarlarını köylülerin toplamadıkları bir orman

orada şehvetle tokatladılar kalçalarını bir yağız ayrılığın

sevişmelerimiz kaldı yaşlı çınar kovuklarında

gül kurusu gibi okşandıkça dökülen bir aşk

ırmakta direndikçe batan bitmemiş bir şiir

bıçkın bakışlarıyla iki vaşak yavrusu

orada hırsını alamayan bir Tanrı

rezil rüsva olmuş bir kader

sonra ne sen

ne ben

devamını oku