yitik ömürler bırakıyorum
geçip gidiyorum ıssız şehirlerden
uzak yolların yorgunluğuyla
tükendi desem adresler
kim alır beni eşiğine
yeryüzünün misafirlerinden
gürültüler uğulduyor kulaklarımda
rüzgâr yönünü unutuyor
yağmur mevsimini
sabahıma serilen serap
bozgunlara bırakıyor beni
gün ikindi vakti
yaşamak denilen nicedir bu yalnızlıkla
akşama varmadan
ölesiye doyuyorum
kirletilmiş dünyanın katran kalabalığına
hiçbir nehre akmamış suların arınmışlığıyla
geçmişimden soyunarak
mağlubu olduğum toprağa sızıyorum
bir tohumla
bir avuç suyla
hasretim ufalıyor taşı
gözyaşlarım eritiyor
erimez denilen dağların karını
varılması yeniden dönüş
uzak yolculukların diliyle
yeni bir adrese varıyorum
irem elinden
yakına kapı aralamış bir işaret
tükenmiş dediğim yerden
ışıldıyor ruhumun karanlık eşiğine