muzaffer uzunoğlu muzaffer uzunoğlu

Biz Kimiz?

Uzun süreden beri aynı telefon numarasını kullanıyorsanız birkaç bin numara kayıtlı olabilir telefon rehberinizde. Farklı insanlar, yaşamlar, standartlar… Zevk ve beklentileri farklı dünyalar…

Şu meşhur iletişim ve sosyal medya uygulamalarının hayatımıza kattığı yeniliklerden bahsedeceğim, durum yahut hikâye diye adlandırılan bölümlerinden.

Sosyal medya paylaşımları her ne kadar paylaşımcının gerçek yaşamına dair tüm zamanını kuşatan bilgiler vermese de onun yaşamından küçük kesitler sunabilir. O paylaşımlar, bazen “Ey dostlarım, numarası kayıtlı hasımlarım! Bunu görün.” der muhataplarına. Hatta öyledir ki çoğu kişi gönderilerimi kim görmüş diye merak edip kontrol de eder.  

Eskiden böyle değildi, imkân da yoktu zaten. Artık rehberinizdeki kayıtlı kişi, yaşamından bilinmesini istediği enstantaneleri gösteriyor ve siz de hayatlarının bir kısmına vakıf oluyorsunuz.

Kişi listenizdekilerin paylaşımları kendinizi tanıma adına bir fırsat da sunuyor. Potansiyelinizi görüyorsunuz. Çevrenizin kimlerle örülü olduğunu, portföy profilinizin özelliklerinin ne olduğunu tespit edebiliyorsunuz. Misal, telefonuma kaydettiğimden dolayı etkinliklerini bilmeye maruz kaldığım -üzülmüyorum tabii- siyasetçi tanıdığım yok! Portföyüm itibariyle memuriyette, bürokraside de tanıdığım yok! Allah vere de başımız sıkışmasa! Ortada kalırız alimallah! Dron pilotu tanıdığım da yokmuş. Amatör de olsa futbolcu tanıdığım var ama eskrim ve hentbolla uğraşan kimsem yok. Yoksunluk dolu bir portföy!

Berber, oto tamircisi, kırtasiyeci gibi küçük esnaf var listemde. Bolca öğrenci ve mesleği öğretmen olan meslektaş var. Belki, henüz öğrenci olanlar içinden birileri yoksunlukları giderecek meşguliyetler ve meslekler edinir zamanla, bizim de eksiğimiz tamamlanır.

Hesabınıza düşen hikayelerden yıllarca biriktirdiğiniz insanların kalibresi, kıvamı bile çıkarılabilir. Ekranınıza yansıyan paylaşımların sahipleri arasında, sadece onların paylaştıklarını okusanız başka hiçbir fikrî yazı okumaya gerek bırakmayan dostlarınız vardır mesela. Fikir dünyasının binlerce yıllık en veciz birikimlerini gündeme uygun şekilde önünüze seren fikir avcılarıdır onlar. Tüm olumsuzluklarda, hayatın tüm darbelerinde bir güzellik bulan, her şeyden hikmet devşiren “iyi niyet mafyası” mensubu arkadaşlarınız da vardır elbet. Eee tabii kahve fincanının yanında kitabı dekor olarak kullandığını bildiğiniz tanışlarınız da eksik değildir.

Ekranınızda “beni gör” diye haykıran görüntüler başka derin okumalara da vesile olur.

İşte telefon ekranıma düşen paylaşımlardan ikisi: Memleketin farklı kentlerinde tanıdığım, birbirinden habersiz iki eski tanışım… Eğitimleri ve bir vakte kadar yaptıkları işler aynı: küçük esnaf. Üç beş yıl öncesine kadar farklı şehirlerde uzunca bir süre aynı iş kolunda küçük ölçekli birer işletme sahibiydiler. İkisi de kısa süre arayla ekonomik sebeplerden ötürü işyerlerini kapatmak zorunda kaldı.  Ve tabii ikisinin de kayda değer miktarda borçları birikmişti. Şimdilerde biri tır şoförü oldu diğeri Frankfurt’ta yaşıyor. İkisi de sık sık paylaşım yapıyor. İkisi de adeta bas bas bağırıyor: “Ey dostlarım, numarası kayıtlı hasımlarım, beni görün!”

Eskinin küçük esnafı şimdinin tır şoförü, her gün yollarda. Bazen seyir halindeyken Neşet Ertaş fonlu videolar paylaşıyor, bazen yükünün ağırlığından bahsediyor bir fotoğrafın altında. Bazen de bir gece konakladığı tır parkından piknik tüpünde demlediği çayın yanındaki zeytin, peynir, domatesli mönüsünü paylaşıyor. “Alacaklılarım -sözümüz söz- alacağınız kalmayacak, çalışıyoruz.” diyor adeta.  

Diğeri: eskinin küçük esnafı bir vesileyle atmış kendini yaban ellere. Ardından söylenen tüm olumsuz anılmalar, kötü lakırtılar umurunda değil sanki. Bir gün, geometrik bir şekil olan dairenin içinde üç köşe yıldız amblemli bir aracın direksiyonuna geçmiş şehirlerarası otobanda efkar efkar memleket türküleri dinlerken gösteriyor kendini. Bir gün meşhur tarihî sarayların önünden özçekim yapıyor. Başka bir gün spor salonundan cıstak cıstak bady bulding yaparken haberi yokmuş gibi çekilen bir video atıyor hikayesine.

Bir vakte kadar aynı kaderi yaşayan bu iki kişi, birbirinden habersiz. Ama ben ikisinden de haberdarım!

Roman yazarlarının eserlerini oluştururken kullandıkları anlatıcı türleri vardır. Bunlardan biri de hâkim bakış açılı anlatımdır. “Hâkim” denilmesinin gerekçesi bir olayın tüm yönlerinin, geçmişin anlatıcı tarafından bilinmesidir. Yazar, eserindeki kahramanların iç seslerini duyar, akıllarından geçeni bilir, onların göremediği duvar arkalarını görür, üçüncü dördüncü kişililerin gıyapta konuşmalarından dahi haberdardır. Yani yazar, hikâyenin bilinmeyenlerini bilir, kahramanların hem hâline hem evveline vakıftır.     

Tıpkı hâkim anlatıcılı bir roman yazarı gibi tır şoförünün de Frankfurtlunun da hâlleriyle birlikte cemaziyelevvellerini, karakter ve insanlıklarını da bilmekteyim. Arkalarından konuşulanları da duymaktayım. İşte bazen böyle ekranınıza düşen görüntüler bilinmeyeni biliyormuş, görünmeyeni görüyormuş gibi sizi ilahi güçlere haizmişçesine hâkim kılar.

Aynı bahçenin çiçekleri olmasına rağmen zambak ile hanımelinin doğan güneşten, verilen sudan aynı verimi alamadığını görürsünüz. Hatta güneşin birine yararken diğerini kuruttuğuna; yağan yağmurun, aynı miktarda verilen suyun birinin serpilmesine diğerinin çürümesine sebep olduğuna şahit olursunuz.  Aynen bunun gibi aynı iklimin ve toprağın çocukları yaşanılan zamanın şartlarından aynı oranda etkilenmez. Devrin sert şartlarının başlangıç itibariyle ve hatta bir seviyeye kadar aynı durumda olan kişilerin bazılarını cılızlaştırdığını, yok ettiğini; buna karşın bazılarını da semirtip gürbüzleştirdiğini, daha da zenginleştirdiğini görürsünüz. Biri akarken doldurur; akan şey ötekini sel misali önüne katıp götürür. Bir tenhalığa naçar, yoksun, atar bırakır. Bunun onlarca örneği akar hikayelerden ekranınıza.

Portföyünüzü, etrafınızı çevreleyenleri, yıllardır nasıl insanlar biriktirdiğinizi bilmek için telefonunuzun ekranına düşenlere bakmanız yeterli. 

devamını oku