Uzun
süreden beri aynı telefon numarasını kullanıyorsanız birkaç bin numara kayıtlı
olabilir telefon rehberinizde. Farklı insanlar, yaşamlar, standartlar… Zevk ve
beklentileri farklı dünyalar…
Şu
meşhur iletişim ve sosyal medya uygulamalarının hayatımıza kattığı
yeniliklerden bahsedeceğim, durum yahut hikâye diye adlandırılan bölümlerinden.
Sosyal
medya paylaşımları her ne kadar paylaşımcının gerçek yaşamına dair tüm zamanını
kuşatan bilgiler vermese de onun yaşamından küçük kesitler sunabilir. O
paylaşımlar, bazen “Ey dostlarım, numarası kayıtlı hasımlarım! Bunu görün.” der
muhataplarına. Hatta öyledir ki çoğu kişi gönderilerimi kim görmüş diye merak
edip kontrol de eder.
Eskiden
böyle değildi, imkân da yoktu zaten. Artık rehberinizdeki kayıtlı kişi,
yaşamından bilinmesini istediği enstantaneleri gösteriyor ve siz de
hayatlarının bir kısmına vakıf oluyorsunuz.
Kişi
listenizdekilerin paylaşımları kendinizi tanıma adına bir fırsat da sunuyor.
Potansiyelinizi görüyorsunuz. Çevrenizin kimlerle örülü
olduğunu, portföy profilinizin özelliklerinin ne olduğunu tespit edebiliyorsunuz.
Misal, telefonuma kaydettiğimden dolayı etkinliklerini bilmeye maruz kaldığım
-üzülmüyorum tabii- siyasetçi tanıdığım yok! Portföyüm itibariyle memuriyette,
bürokraside de tanıdığım yok! Allah vere de başımız sıkışmasa! Ortada kalırız
alimallah! Dron pilotu tanıdığım da yokmuş. Amatör de olsa futbolcu tanıdığım
var ama eskrim ve hentbolla uğraşan kimsem yok. Yoksunluk dolu bir portföy!
Berber,
oto tamircisi, kırtasiyeci gibi küçük esnaf var listemde. Bolca öğrenci ve
mesleği öğretmen olan meslektaş var. Belki, henüz öğrenci olanlar içinden
birileri yoksunlukları giderecek meşguliyetler ve meslekler edinir zamanla, bizim
de eksiğimiz tamamlanır.
Hesabınıza
düşen hikayelerden yıllarca biriktirdiğiniz insanların kalibresi, kıvamı bile
çıkarılabilir. Ekranınıza yansıyan paylaşımların sahipleri arasında, sadece
onların paylaştıklarını okusanız başka hiçbir fikrî yazı okumaya gerek bırakmayan
dostlarınız vardır mesela. Fikir dünyasının binlerce yıllık en veciz
birikimlerini gündeme uygun şekilde önünüze seren fikir avcılarıdır onlar. Tüm
olumsuzluklarda, hayatın tüm darbelerinde bir güzellik bulan, her şeyden hikmet
devşiren “iyi niyet mafyası” mensubu arkadaşlarınız da vardır elbet. Eee tabii
kahve fincanının yanında kitabı dekor olarak kullandığını bildiğiniz
tanışlarınız da eksik değildir.
Ekranınızda
“beni gör” diye haykıran görüntüler başka derin okumalara da vesile olur.
İşte
telefon ekranıma düşen paylaşımlardan ikisi: Memleketin farklı kentlerinde
tanıdığım, birbirinden habersiz iki eski tanışım… Eğitimleri ve bir vakte kadar
yaptıkları işler aynı: küçük esnaf. Üç beş yıl öncesine kadar farklı şehirlerde
uzunca bir süre aynı iş kolunda küçük ölçekli birer işletme sahibiydiler. İkisi
de kısa süre arayla ekonomik sebeplerden ötürü işyerlerini kapatmak zorunda
kaldı. Ve tabii ikisinin de kayda değer
miktarda borçları birikmişti. Şimdilerde biri tır şoförü oldu diğeri Frankfurt’ta
yaşıyor. İkisi de sık sık paylaşım yapıyor. İkisi de adeta bas bas bağırıyor:
“Ey dostlarım, numarası kayıtlı hasımlarım, beni görün!”
Eskinin
küçük esnafı şimdinin tır şoförü, her gün yollarda. Bazen seyir halindeyken Neşet
Ertaş fonlu videolar paylaşıyor, bazen yükünün ağırlığından bahsediyor bir
fotoğrafın altında. Bazen de bir gece konakladığı tır parkından piknik tüpünde
demlediği çayın yanındaki zeytin, peynir, domatesli mönüsünü paylaşıyor. “Alacaklılarım
-sözümüz söz- alacağınız kalmayacak, çalışıyoruz.” diyor adeta.
Diğeri:
eskinin küçük esnafı bir vesileyle atmış kendini yaban ellere. Ardından
söylenen tüm olumsuz anılmalar, kötü lakırtılar umurunda değil sanki. Bir gün,
geometrik bir şekil olan dairenin içinde üç köşe yıldız amblemli bir aracın
direksiyonuna geçmiş şehirlerarası otobanda efkar efkar memleket türküleri
dinlerken gösteriyor kendini. Bir gün meşhur tarihî sarayların önünden özçekim
yapıyor. Başka bir gün spor salonundan cıstak cıstak bady bulding yaparken
haberi yokmuş gibi çekilen bir video atıyor hikayesine.
Bir vakte
kadar aynı kaderi yaşayan bu iki kişi, birbirinden habersiz. Ama ben ikisinden
de haberdarım!
Roman
yazarlarının eserlerini oluştururken kullandıkları anlatıcı türleri vardır.
Bunlardan biri de hâkim bakış açılı anlatımdır. “Hâkim” denilmesinin gerekçesi bir
olayın tüm yönlerinin, geçmişin anlatıcı tarafından bilinmesidir. Yazar,
eserindeki kahramanların iç seslerini duyar, akıllarından geçeni bilir, onların
göremediği duvar arkalarını görür, üçüncü dördüncü kişililerin gıyapta konuşmalarından
dahi haberdardır. Yani yazar, hikâyenin bilinmeyenlerini bilir, kahramanların
hem hâline hem evveline vakıftır.
Tıpkı
hâkim anlatıcılı bir roman yazarı gibi tır şoförünün de Frankfurtlunun da
hâlleriyle birlikte cemaziyelevvellerini, karakter ve insanlıklarını da
bilmekteyim. Arkalarından konuşulanları da duymaktayım. İşte bazen böyle
ekranınıza düşen görüntüler bilinmeyeni biliyormuş, görünmeyeni görüyormuş gibi
sizi ilahi güçlere haizmişçesine hâkim kılar.
Aynı
bahçenin çiçekleri olmasına rağmen zambak ile hanımelinin doğan güneşten, verilen
sudan aynı verimi alamadığını görürsünüz. Hatta güneşin birine yararken
diğerini kuruttuğuna; yağan yağmurun, aynı miktarda verilen suyun birinin
serpilmesine diğerinin çürümesine sebep olduğuna şahit olursunuz. Aynen bunun gibi aynı iklimin ve toprağın
çocukları yaşanılan zamanın şartlarından aynı oranda etkilenmez. Devrin sert
şartlarının başlangıç itibariyle ve hatta bir seviyeye kadar aynı durumda olan
kişilerin bazılarını cılızlaştırdığını, yok ettiğini; buna karşın bazılarını da
semirtip gürbüzleştirdiğini, daha da zenginleştirdiğini görürsünüz. Biri
akarken doldurur; akan şey ötekini sel misali önüne katıp götürür. Bir tenhalığa
naçar, yoksun, atar bırakır. Bunun onlarca örneği akar hikayelerden ekranınıza.
Portföyünüzü, etrafınızı
çevreleyenleri, yıllardır nasıl insanlar biriktirdiğinizi bilmek
için telefonunuzun ekranına düşenlere bakmanız yeterli.