Yokluyorum işte! Ya şurada ya da buradasın. Özgürlük çığlığım, kalbimin çevresinde dört dönüyor. Ne yaptığını bilmeyen kalbim gözlerimi yanıltıyor. Bir yanılsamaysa hep böyle kalsın istiyorum. Küçük bir sandalın ismi çarpıyor gözlerime. “ Uzaktasın” , hani diyorum tanrım yakın oluversin şu sandalın küpeştesinde beliriversin. Olmuyor. Adımlarım, nereye çekerse oraya gidiyorum. Her gün dalgalarla bozulan kumsal. Bir iz... İşte diyorum benden önce gelmiş benden önce yürümüş... İzinin peşine düşüyorum. Derenin başladığı yerde iz bitiyor. Anlıyorum ki benden önce yürüyen hiç olmamış. Tek ayak izi var; o da benim. Gölgesini izde bırakan da sensin .
Sonra güvercinlerin içine dalıyorum. Hani şunlardan birisi sensin diyorum. Birisi sol avucuma konuyor. Ürkek ya kalbi tir tir titriyor. Onun korkusu bana geçiyor. Sonra bir kanat çırpıntısı duyuyorum ancak ses o ses değil ki; aklımı başıma getiren lodos. Avucuma konan güvercin yok olurken hayallerimin külü kalıyor. Ben o an yine ben değilim inan. Külünü eline alarak savuran öteki benim.
Eskiden seni düşünmediğim çok az zaman vardı. Yelkovan başıboş akrep serserilik yapardı. Şimdi ise seni düşünmediğim an bile yok. Yelkovan aklımda akrep duygularımda dönüyor. Seni özlemek güzel, gel gelelim beni benden içeri sürükleyen her neyse beni her şeyden yoksul ediyor.
Gerçeğim gerçek; koca bir şehirde sensizliği yaşıyorum. Gel de bana sor. Kendisini aşkınla tamamlayan eksik bir adamın yaşam öyküsü bu. İşin kötüsü eksik beni herkes tam sanıyor. Gülüp geçiyorum. Oysaki gördüğüm her şeyde sen varsın, denizden bir damlasın, kıyıdan bir parça, ağaçtan bir dal, güvercinden bir kanatsın, tanrıdan birkaç söz, kokunla eksik yanımı dolduransın.
Şimdi gecenin kördüğümü var ya tam oradayım. Düğümü çözmeye çalışıyorum. Nafile çaba. Dört duvar odada üç boyuttan dört boyuta çıkıyor benliğim. Her duvarda bir parçan var. Karşı duvarda gülümseyen yüzün. Yan duvarda gölgen. Bir duvarda düşlerin, diğerinde düşüncelerin. Saçlarına tutunarak gözümün önüne kadar iniyor, seninle mutluluk anılarım. Bir bardak çayda sen, yudumladığım suda sen. Saatler duruyor. Balkona çıkıyorum. Yıldızlı bir gökyüzü, içimde ne kadar büyüdüğünü gösteriyor. Gökyüzünün perdesini kapatıyorum. Sonra birdenbire kayboluyorsun. Ne kadar arasam o kadar uzak, ne kadar uzak; o kadar yakınsın. Saatler aklımı çeliyor. Dokunduğum kırmızı dudaklar, kulağında o fısıltı küçük bir buse. Zavallı yüreğim sabaha değil sana emanet. İyi ki varsın, hayal bu ya en değerli varlığımsın. Ellerimden tutan diğer yarımsın!