şule yusuf şule yusuf

esvap

Kadınların alışverişinden hoşlanan nadir erkeklerden biriydi. Bıkmadan usanmadan ve söylenmeden tokalara bakar, takıcılarda uzun vakitler geçirir, giyinme odalarının karşısında bir yerlere oturur giyip çıkarma işine iştahla katılır, herhangi bir bezginlik emaresi göstermezdi. Kadınların onunla alış veriş yapmaktan hoşlanmasından büyük keyif alırdı. İnce bir zevke sahipti ve giyim kuşama bir düşkünlüğü vardı. Doğrusu tüm kadın taifesi bu hoş görünüşlü, nazik,  kendilerine ehemmiyet veren fakat nasıl olduğunu bilmedikleri bir itaatle onun seçtiklerini aldıkları adamın, yanlarında olmasından gizli bir gurur duyarlardı. Güçlü ve seviyeliydi. Asla çingene pazarlığına gireceği yerlere gitmez, bu tarz kadınların alış verişine de dâhil olmazdı. Onu yanında isteyenler az bir bütçeyle dahi çıktıkları alış verişten illa kârlı dönerlerdi. Her şeye doya doya bakar, alabilecek güce sahipmiş gibi rahat davranır yine de alabileceklerinin üstündeki öteberiyi uyguna almanın huzuruyla evlerine dönerlerdi.

Bulunduğu muhit içinde asla zor duruma düşmeyecek seçkin bir zevke sahipti kadın. Duruşu, bakışıyla girdiği ortamda etrafa garip bir vakar sezdirir her kesimden insanı kendisine saygılı olmaya adeta mecbur kılardı. Renk renk de giyinir, sadelikten de hoşlanır ama illa zarif ve düzgün dikişli kıyafetler seçerdi. Ne giyse asalet katardı. Etrafından hep uyarı alırdı; giyim kuşama çok para verilmez, biraz da biriktirmek gerek gibisinden. Oysa yılda bir belki iki defa kendine bir şey alır, bunun alabileceğinin en iyisi olması için gayret gösterirdi. Bundan başka giyinmeye karşı hiçbir düşkünlüğü yoktu. Lakin asalet doğuştandı. “Taşımak” onda Allah vergisi dediklerindendi. Her zaman güzel hatları ve güzel bir yüzü vardı. Yaş aldıkça bu güzelliğe kattıklarıyla her ortamda fark edilirliği daha bir artıyordu. Kudretten sürmeli gözleri, gülüşü, dalgalı gür saçları, geçen yıllarla çenesinin bir ucunda iyice belirginleşen gamzesi… biçimli hatlarıyla gerçek bir Knidoslu Afrodit Heykeliydi. Kendisinden görüp aynısını aldıklarında bile kılını kıpırdatmazdı. Taşımak, derdi ve susardı. Bilirdi onda durduğu gibi durmayacak hatta aynı gün, aynı yerde giyseler bile farklıymış gibi algılanacak. O kendini bilen tarafıyla buna izin verir, karşı taraf belki farkında belki değil gölgesinde kalırdı. Bu alış veriş sevmeyen kadın, eşinin başka kadınlara alış verişte yardımcı olmasından da rahatsız olmazdı. Bu güven kendisini bambaşka bir yere taşırdı. Daha evliliklerinin başlarında eşinin kadınsı gösterdiği düşünülen kıyafetlerden giymesi önerisine, verdiği beklemedik cevapla bu tür tüm önerilere set çekmiş, bir ömürlük algıyı yıkmış, o naif adama tahayyülü bitmeyecek bir mecra göstermişti: “İnsan vücudundan daha çekici bir kıyafetin olduğunu düşünmüyorum, bu yüzden gereksiz çaputlarla bu güzelliğin kapatılması sanatçının sanatına haksızlık olur.” Her zaman temiz ve güzel kokan vücudunu başka görür ve hep başka göstermeyi bilirdi. Baştan ayağa zarafet, baştan ayağa aşktı kadın. Öyle derlerdi, o da bunu bilirdi…

Adam karısına bitmek bilmeyen bir tutkuyla bağlıydı. Ondaki giyme ve giydirmeye olan zaaf eşinin en güzel elbisesini gösterdiği günden beri katlanarak artıyor ama daha iyisini daha güzelini hiçbir zaman bulamayacağını her seferinde kabul ederek böylesi bir yenilişe severek teslim oluyordu. Yine birçok kadınla birçok esvap bakmış, giydirmişti. Bütün kadınların, güzelleşmenin ancak güzel kıyafetlerle, süsle, takıyla, makyajla olacağına olan inançlarına hırsla hizmet etmiş ama günün sonunda yine karısının güzel teninden ve iddiasının gerçekliğinden başka bir sonuca varamamıştı. Bu noktaya geldiği her an gibi poşetleri, çantaları kadınların kucaklarına kucaklarına itti. Bütün gün gösterdiği sabır ve nezaket, hoyrat aceleciliğinde uçup gitmişti yine. “ Yoruldu tabii… sabır mı bıraktık adamda…” gülüşmelerine duyarsız, adımlarına hız verdi.

Tüm kadınların ve çaputların içinden birazdan eve dönecekti… Birazdan deniz ortasında susuz kalmış, kavrulmuş bir adam membaında kanacak ve bütün çağların en güzel nü heykelinde esvaba ve sanata doyacaktı. 

devamını oku