Sonsuzluğa taşıdım gözyaşlarımı
Bin asırdır münferit yaşıyor ruhum
İnsanlık insanlıktan uzak durduğu yerdeyim
Sonların başlangıç olan bir evren dimağım
Pembe bir mezar olurum
Toparlamayan bir tozpembe
Köşeli bir tavut olmadan hiçbir zaman
Bahçesi olmayan meyvenin tadı içim
İçim koparılmış bir dal kadar acı
Acılar bana mahsus bir et parçası
Korktum
Korkum kendime veren bir eziyet
Düştü elimden bi kaç şiir sayfası
Ölümler doğurdu kendini bi ay çıkmazın da
Yeşil bambaşka bir hal aldı
Oylar çaresiz bir döngü kerametti
Sanıyor musunuz yaşadığımızı
Sanılıyor mu bir ceylan ölmesi
Takılı kaldı yüreğimdeki sevgili
Dönüp dolaşır içimdeki kadın zarafeti
Yaşıyor mu günlük kitap ayrılması
Tanrım sana sesleniyorum
Al beni
Ya da savurdu beni gökyüzüne
Kar tipi sevdalar
Ölenle öldü yüreğimdeki tanrı silueti
Yaşayamadım
Evrenin bana çok ağır geliyor tanrım
Kan kusan ağzım artık salasını verdi
Karanlık ve ayaz bir gece kendimi kaybettim
Karanlığı takip eden hilal ay takip etti
Parçalandı
Parçacık haline geldim
İçim ölmüş bir şeyh makbûlü
Hala yaşıyor mu bilmem
Bertaraf oldum
Ve sakın bir ölüm değil benimkisi
Avaz avaz bağıran bedenim geceye hasret
Hala karanlıktayım tanrım
Gece ışıkları söndü içimde
Yalnızlığım
Yalnızlığım kendi ölümünü sırtında taşır
Bir bela olur başım
Şiirlerimin boynu kırık
Betimlerim yalnız kalan bir mısra
Ve ben çarmığa verilmiş bir İsa
Tanrım sana geliyor soğuk ve yalnızlık
Ölüm ve spitürel bir hayat
Tanrım sana geliyorum
Ardımda bütün şiirleri bırakarak
Sigaramın son damlasını çekiyorum içime
Tanrım sana geliyorum
Kader ve kehanetlerle
Tanrım sana geliyorum yaşamadan mor bir ölüm..