barış yalav barış yalav

Sonsuzluk

Sonsuzluğa taşıdım gözyaşlarımı

Bin asırdır münferit yaşıyor ruhum

İnsanlık insanlıktan uzak durduğu yerdeyim

Sonların başlangıç olan bir evren dimağım

Pembe bir mezar olurum

Toparlamayan bir tozpembe

Köşeli bir tavut olmadan hiçbir zaman

Bahçesi olmayan meyvenin tadı içim

İçim koparılmış bir dal kadar acı

Acılar bana mahsus bir et parçası

Korktum

Korkum kendime veren bir eziyet

Düştü elimden bi kaç şiir sayfası

Ölümler doğurdu kendini bi ay çıkmazın da

Yeşil bambaşka bir hal aldı

Oylar çaresiz bir döngü kerametti

Sanıyor musunuz yaşadığımızı

Sanılıyor mu bir ceylan ölmesi

Takılı kaldı yüreğimdeki sevgili

Dönüp dolaşır içimdeki kadın zarafeti

Yaşıyor mu günlük kitap ayrılması

Tanrım sana sesleniyorum

Al beni

Ya da savurdu beni gökyüzüne

Kar tipi sevdalar

Ölenle öldü yüreğimdeki tanrı silueti

Yaşayamadım

Evrenin bana çok ağır geliyor tanrım

Kan kusan ağzım artık salasını verdi

Karanlık ve ayaz bir gece kendimi kaybettim

Karanlığı takip eden hilal ay takip etti

Parçalandı

Parçacık haline geldim

İçim ölmüş bir şeyh makbûlü

Hala yaşıyor mu bilmem

Bertaraf oldum

Ve sakın bir ölüm değil benimkisi

Avaz avaz bağıran bedenim geceye hasret

Hala karanlıktayım tanrım

Gece ışıkları söndü içimde

Yalnızlığım

Yalnızlığım kendi ölümünü sırtında taşır

Bir bela olur başım

Şiirlerimin boynu kırık

Betimlerim yalnız kalan bir mısra

Ve ben çarmığa verilmiş bir İsa

Tanrım sana geliyor soğuk ve yalnızlık

Ölüm ve spitürel bir hayat

Tanrım sana geliyorum

Ardımda bütün şiirleri bırakarak

Sigaramın son damlasını çekiyorum içime

Tanrım sana geliyorum

Kader ve kehanetlerle

Tanrım sana geliyorum yaşamadan mor bir ölüm..

devamını oku