çiğdem bozkurt çiğdem bozkurt

Deli Ateş

Kaf Dağının eteklerinden insan ayağı değmemiş ve de değemeyecek,  insan gözü dokunmamış ve de dokunamayacak kırlardan al yanaklı pembe dudaklı gökkuşağından, yeryüzüne düşmüş çiçeklerden toplamıştı ayaklarında sıkı sıkı tuttuğu hazineyi. Çılgın genç arının ününe ün katacak bin bir odalı gizemin her köşesinde konuşulmasını sağlayacak mucize bir çalışmaydı.

Taşıdığı polen sepetçiği ağzına kadar dolmuştu. Kokusuna bülbüllerin şarkılar bestelediği hayallerde bile görülmeyen endamlarıyla yalnızlığın doruklarını süsleyen, masallarda şiirlerde öykülerde sevdanın nişanesi, ayrılığın alameti, doğumun müjdecisi, ölümün eşlikçisi olmalarının yanında; onlar, gök tanrısıyla yeryüzü tanrıçasının büyük aşkının meyvesiydi.

Bir hafta süren hummalı çalışmanın sonunda bir çay kaşığını ancak dolduracaktı balı ama emeğine paha biçilemeyecekti. Bu değer aşkla çırptığı kanatlarının yorgunluğunu unutturacaktı ona.

Kıskanılacaktı ortak olunmak istenecekti bir damlasına bile. Tadından yenmeyecek bakmakla doyulmayacaktı. Özünden kattığı çılgınlık tarifi ihtimal dahilinde bile olmayan bir aroma vermişti balına. Göreni lâl edecek rengiyle tatmaya cesaret edebilene ölüp ölüp tekrar dirilmeyi vaat eden lezzetiyle tüm kovanı şaşkına çevirecekti. Deli bal…

Tüm özler toplanıp bal sırlandıktan sonra hasat zamanı gelecekti. Genç arı eserinden ayrılacağını düşündükçe hüzünleniyordu. Kovanın etrafındaki hareketlilikten ayrılık vaktinin geldiğini anladığında aklına delice bir fikir geldi.

Her akşam kırlardan kovana dönerken rastladığı ateş böceği derdine derman olabilirdi belki. Bir gün…  Şehrazat görse masallarına hapsedeceği güzellikte bir nehir kenarında rastladı ona. Ateş böceğine yaklaşmak ne mümkün. Bir süre peşinde uçuştu durdu. Sonunda dile geldi ateş böceği: 

”Ne istersin benden. Neden gün boyu peşimdesin?” 

Genç arı bir çırpıda içini döktü. Ağzından çıkıp onun kulaklarına değen her cümlesi daha fazla ışıldamasına sebep oldu ateş böceğinin. “Sen delisin, ne demek bal kesilirken bir damla kapmak? Ben nasıl yaklaşayım kovana? Bana ne faydası olacak bir damla balın? “dedi. “Sen onu bir gör anlayacaksın,” dedi genç arı. “O sana sen ona çok yakışacaksınız. Onu senden başkasına emanet edemem.” “Olmaz” dedi ateş böceği  “ “Olmaz” dedi ve uçtu gitti.

Olmaz demesine demişti ama aklının bir tarafına yerleştirmişti deli balı. Hasat zamanına kadar kovana her gün yaklaşıp tüm hücreleriyle hissettiği kokuyu içine çekmeye başladı. Biraz daha, biraz daha derken görmek arzusu titretir oldu kanatlarını. Düşündükçe kendi kendine kızıyor “Olacak şey mi! Sonuçta bal işte. Neden beni çekiyor bu kadar!” diye kendine soruyordu.

Genç arının akıbeti ne oldu bilinmez ama geçen zaman içinde ateş böceği deli bala tutkun oldu. Çünkü ateş böceğinin alevi balın deliliğinden daha güçlüydü. 

Deli bal ne zaman etrafında görse göz kırpıyordu ateş böceğine. Öpücükler atıyordu iki arada bir derede. Anladı ki onun da gönlü vardı. Ve bal hasadı geldi çattı. İki âşık ayrı düşme korkusuyla ne yapacaklarını şaşırdılar önce. Bal kovandan alınacak camdan bir fanusa hapsedilmek üzere yola çıkarılacaktı. Kim bilir hangi hâl bilmezin sofrasına konacak eksilme korkusuyla masayla dolap arasında öylece gidip gelecekti.  Ateş böceği ise bal olmadan parlayamayacaktı biliyordu. Baldan ayrı kalmak ölmekle eşdeğerdi ona göre.

Hasat sabahı petek kovandan çıkarılırken yanaştı usul usul. “Korkma!” dedi deli bala, “Ben yanındayım ayıramayacaklar bizi.” Deli bal şaşkındı. Öylece dalmışken sevdiğinin gözlerine bir çırpıda kendini onun kollarına atıverdi ateş böceği. Öyle bir sarıldı sardı sarmaladı ki onu, görebilen dünya kurulduğundan beri birlikteymişler sanırdı. Bir çift koca el parmaklarıyla deldi deli balın bağrını. Ama ayıramadı ateş böceğini baldan… 

Sevgi olağanüstü bir çiçekti. Her sene öyle bir açıyordu ki ipek kanatları parlayan saçaklarıyla sanırsınız o tutkulu ateş böceği. Gündüzleri göremezsiniz ateşini gece olunca bakamazsınız kamaşıverir gözleriniz. Dokunsanız elinizde bıraktığı his mi, iz mi? O tadı veren iksir nedir anlayamazsınız. Nerden mi biliyorum? 

Önce bir acı duyuyorsunuz, parmaklarınızı gayri ihtiyari dudağınıza götürünce aklınızda ve kalbinizde başka bir iklim yaratıyor. Dilinizden damağınıza, kalbinizden ruhunuza bir sıcaklık yayılıyor. Kim nasıl bir aşkla ektiyse bu çiçeği bal olup delirmek, ateş böceği olup ışımak istiyorsunuz.



devamını oku