Yapımcılığını
Sophia Loren’in kocası Carlo Ponti’nin, görüntü yönetmenliğini mesleklerinin en
büyük ustalarından Freddie Young ile Nicolas Roeg’in üstlendiği “Doktor
Jivago”, yılın en iyi dram filmi, yönetmeni, erkek oyuncusu (Ömer Şerif),
senaryosu, özgün müziği dallarında Altın Küre; yılın en iyi senaryosu, görüntü
yönetmeni, sanat yönetmeni, giysi tasarımı ve özgün müziği dallarındaysa Oscar
ödülünü kazandı.
1991’de
Sovyetler Birliği tarihe karışırken bugünkü Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin
hayatının kendisine en acı veren deneyimini yaşadığını sonradan itiraf
edecekti. Vladimir Putin, Beyaz Saray fotoğrafçısı Pete Souza’nın 1988’de
Moskova Kızıl Meydan’da çektiği bir fotoğrafta o sırada Sovyetler Birliği’ni
ziyaret etmekte olan ve küçük bir Rus çocuğun elini sıkmak için hamle yapan ABD
Başkanı Ronald Reagan’ın karşısında, boynunda fotoğraf makinesi olan turist
kamuflajındaki KGB ajanı olarak görülmekteydi. Beyazperdenin ikinci sınıf
yıldız oyunculuğundan emekli olduktan sonra ABD Devlet Başkanı seçilen Ronald
Reagan, ABD Başkanlığı yaparken “Dünyanın
en eski ikinci mesleği politikacılıktır. Üstelik en eski ikinci meslekle, en
eski birinci meslek arasında çok sayıda ortak özellik ve büyük benzerlikler
vardır” diyecektir.
Sovyetler
Birliği’nin (İmparatorluğun) yıkılmasında bir edebiyat ve sinema başyapıtının
herkesten ve her şeyden büyük payı olmuştu. O eser “Doktor Jivago (Zhivago)”ydu. Yahudi asıllı Rus yazar Boris
Pasternak (1890-1960) Sovyetler Birliği dışına kaçırılarak ilk kez 1957’de
İtalya’da yayınlanan romanının da etkisiyle 1958’de Nobel edebiyat ödülünü
almıştı. Sovyetler Birliği’nde hemen yasaklanan (sakıncalı bulunan) “Doktor
Jivago” romanını son 60 yılda kara borsa aracılığıyla okumayan Rus
kalmayacaktı.
“Doktor Jivago” Sovyet Komünist Partisi’nin
uygulamalarını yerden yere vurmaktaydı, sosyalizme yöneltilmiş ağır suçlamaları
içermekteydi ve Lenin ile Stalin zamanı zulümlerini tüm dünyanın gözlerinin
önüne serdiği için de var olmuş en güçlü anti-sosyalist metne dönüşmüştü.
Üstelik L. Tolstoy’dan (1828-1910) ve Aleksandr Soljenitsin’den (1918-2008)
sonraki en büyük Rus yazarlarından birinin elinden çıkmış bir edebiyat
şaheseriydi. Öte yandan sosyalizmi savunan hiçbir edebiyatçı “Doktor Jivago”nun yanına bile
yaklaşabilecek bir esere imza atmayı başaramayacaktı.
“Doktor Jivago”nun beyazperde
uyarlamasını, yedi Oscar ödüllü “The
Bridge on the River Kwai-Kwai Köprüsü” (1957’nin filmi Türkiye sinemalarına
1962’de geldi) ve yine yedi Oscar ödüllü “Lawrence
of Arabia-Arabistanlı Lawrence”ın (1962’nin filmi Türkiye’de çok uzun
yıllar yasaktı) harika yönetmeni İngiliz David Lean (1908-1991)
gerçekleştirecekti.
Sinema
tarihinin gördüğü en büyük kusursuzluk arayıcısı olan David Lean “Doktor Jivago”yu Kanada, İspanya,
Meksika ve Finlandiya’daki mekanlarda çekmiştir. Filmin son sahnesi İspanya ile
Portekiz arasındaki Aldeadavila Barajı’nda çekildiğinden çekimlerde kullanılan
ülke sayısı beşe çıkmıştı. “Doktor Jivago”nun
yapım bütçesi 11 milyon dolara ulaşırken Larissa (“Lara”) Antipova rolündeki
Julie Christie’ye 120 bin dolar ödenmiş, ”Lawrence
of Arabia-Arabistanlı Lawrence”tan da sekiz bin İngiliz Sterlini alan Ömer
Şerif, Doktor Yuri Jivago’yu canlandırdığı “Doktor Jivago”dan da aynı ücreti
almıştır.
“Doktor Jivago”, Rusya’dan kaçarak
dünyanın her tarafına dağılan Rus diasporasının da verdiği destekle son elli
yılın en popüler sinema filmlerinden birine, tam bir sinema efsanesine
dönüşmüştür. Film, 22 Aralık 1965 tarihinde New York galasını, 26 Nisan 1966’da
Londra galası ve 5 -20 Mayıs 1966 tarihleri arasında Cannes Festivali’nde son
galasını yapmıştır.
Kuzey
Amerika (ABD-Kanada) sinema hasılatı o günün 111 milyon 721 bin 910 dolarına
ulaşmış, bu paranın bugünkü değeri tam olarak 988 milyon 118 bin 200 dolar.
İspanya’da 6 milyonu aşkın seyirciye ulaşan Film, İsveç’te 1 milyon 800 bin
kişiyi sinema salonlarına getirmiştir. Rusya'da gösterimi 1994 yılına kadar
yasaklanmıştı. Ancak bu tarihten sonra gösterilebilmiştir. Roman ise 1987
yılına kadar yasaktı. O tarihten sonra basılabilmiştir.
Filmin
İspanya’da çekilen sahneleri ile ilgili ilginç bir anekdot vardır: O yıllarda
İspanya'da faşist Franco rejimi vardır. Sabaha karşı çekilen bir sahnede rol
icabı kalabalığın hep bir ağızdan söylediği devrimci marşları duyan çevre
sakinleri General Francisco Franco'nun devrildiğini zannetmişler. Hatta
güvenlik güçleri bile gerçek bir darbe olduğunu sanıp film setini basmış ve
çekimlerin sonuna kadar da oradan ayrılmamışlar.
Film,
Amerikan iç savaşını anlatan Margaret Mitchell’in 1937 yılı Pulitzer ödüllü “Rüzgâr Gibi Geçti’’ (Gone with the Wind)
filminin sanki Rusya iç savaşını anlatan biçimi gibidir. Bu filmle Ömer
Şerif’in de dünya çapında tanınmasına vesile olur. Bu rol için Türkiye’den
Ayhan Işık’ın düşünüldüğü ancak Ayhan Işık’ın dil bilmemesi nedeniyle
vazgeçildiği rivayet edilir. Filmin hemen başında annesinin cenaze töreninde
görülen Yuri Jivago'nun küçüklüğünü canlandıran çocuk oyuncu gerçek hayatta
Ömer Şerif'in oğlu Tarık Şerif'tir. Film içinde bir kadının (Tonya) eşine (Dr.
Zhivago) yazabileceği en güzel mektuplardan birini barındırır. Filmin sonlarına
doğru filmin kahramanlarından birisi şöyle der “İnsanlar şiiri sevince şairi de severler ve kimse şiiri Ruslar kadar
sevemez.”
Buram
buram romantizm kokan filmde, dram ve savaş adeta bir arka plandır. Film,
mevsimlerin geçişini anlatırken içinize işleyen bir müzik ve insanın içini
burkan, dokunaklı ve muhteşem bir final sahnesi ile son bulur. Bu sahnede
Moskova metrosunda tren içinden dışarıdaki yıllardır görmediği sevgilisi
Lara'yı gören ve ona sesini duyuramayan Dr. Yuri Zhivago vardır. Filmi izlerken
o an Dr. Yuri Zhivago sanki siz olursunuz, kanınız beyninize sıçrar, içinizden
feryatlar, figanlar yükselir, boğazınız düğümlenir.