h. ihsan sönmez h. ihsan sönmez

Erkolar ve Dayılar

İkindi güneşi burnundan soluyordu. Birkaç olta balıkçısı sahil boyunda avlanıyordu. Sıcaktan bunalmış, okulu asmış olası üç liseli kız etek, pantolon ve tişörtleriyle, az ilerde  denizin keyfini çıkarıyordu. Sahil yoluna vuran ılık dalgaların sesi kızların sesine bayılıyor. Dalgalar ne kadar romantikse kızlar o kadar sırnaşık ve şımarık. Sahil bankına oturmuş kızlarını izleyen anneleri ise “Ananınki… Babanınki” öznesiyle  başlayan kızlarının küfürlerinı duydukça eteklerine bakıyor. Kızlar, anneleriyle olan kuşak farkını argoyla kapatıyor. Ses uzaklığında çay bahçesinin sakinlerine ergen kız dili ve edebiyatının dudak uçuklatan seçkilerini duymaktan gına gelmiş, çay bardaklarını dişliyorlar. Edepsizlik kat sayısı çok yüksek olan kızlardan birinin sevgilisi erko (Ergen kızların erkek tanımı), sümsük kuşu gibi uzaktan kızları izliyordu.  Sevgilisini gören kız görsellikte nü sınırını zorlayarak “Miami Beach Mankeni” moduna geçiyordu.


Erko kızlara yaklaştı. Banka oturdu.  Daha önce sevgilisine  bir hediye vermiş olmalı ki tam sırasıydı kız laf sokuşturdu. “Aldığın hediye çakma çıktı” diyerek kalay ve alay seansına geçti. Sıvadıkça sıvıyordu. Sıfır gurur sıfır zekayla hakaretleri sineye çekmeyi sürdürüyordu. Sonunda ağzındaki baklayı çıkardı Erko “ Ama sen de çakmasın”  Söz düellosunda  ara sıra “ Dayı” sözü geçiyor ama konu  anlaşılmıyordu.  Elbette her güzel şeyin bir kötü sonucu olmak zorunda değildi ama oldu. Sonunda gösteri bitti. Sıçma vakti geldi çattı.


Önce sahil yolunun geniş kısmında mafyatik siyah renkli bir dört çekerin tekerlek cayırtısı duyuldu. Sahili lastik dumanı tütsülüyordu. Meraklı gözler oraya çevrildi. Park etmeden sert hareketlerle araçtan inen siyah pantolon, beyaz gömlekli öfkeli adam, kızların olduğu yöne doğru hızlı adımlarla yürümeye başladı. Belanın gelişi adımlardan belliydi. Kızlardan birinin “Eyvah Dayım” çığlığıyla anneler anında buharlaştı. Çöp tenekesinin arkasından dört nala evlerine kaçtılar. Kızların denizden çıkmaları ve ayakkabılarını bile giymeden yola doğru koşmaları saliselerle hesaplanabilirdi. Öfkeli dayı öyle bir bağırmaya başladı ki ilk sesten oltam bile titremeye başladı. Ha unuttum ben kim miyim? Öfkeli dayı ile kızların denize girdiği yerin orta koordinatındaki kıyı balıkçısı.


Bu dayı var ya! Kızlarda gurur, onur, hiçbir şey bırakmadı. “Or.s.plar ne işiniz var o itlerle” Küfür mektebinin eski mezunu adam. Kızlar yüz metre koşu yaparak kıyıdaki üç katlı bir eve can havliyle girerek gözden kaybolurken, dayı geri dönerek hakaretlerini sürdürdü. Sonra sahil yolunda bir banka oturarak öfkesini bastırmaya çalıştı. Çekingen anneler dayının yanına yaklaşarak yumuşatmaya çalışsalar da fayda etmedi. Çünkü sevgili Erko hala kızların denize girdiği yerdeki bankta oturuyordu. Dayı bağırmayı sürdürdü.” Seni bir daha burada görmeyeceğim” Erko aldırmaz görünüyordu. Hırsını alamayan dayı yerinden fırladı. Aksak yürüyüşüyle Erkoya doğru yürümeye başladı. Önümden geçerken ne yaptığımı soruyorsanız Napolyon’un Heykeli’ydim. Dayının bir gözü kıpkırmızıydı. Yüzündeki ifade bilimkurgu filmlerindeki zombi korku karakterlerine benziyordu. Genç çocuğun yanına yaklaştığında kesin döver dedim ama yanıldım. “Seni bir daha buralarda görmeyeceğim” ve “Erkekten kardeş mi olur şerefsiz” dediği duyuldu. Dayı ilk oturduğu yere geri dönerken bendeniz Düşünen Adam Heykeli’ydim. Öykü bitti mi? Hayır.


Erko, Dayı ve Ev…. Tam bir üçgendi. Kıyı balıkçısı olarak bu üçgenin tam ortasında zevkinin içine edilmiş adamdım. Ortalık sakinleşti “Hadi rast gele bana diyecektim ki” bir baktım Erko Kayıp. Evden de Erkonun sevgilisi kız çıkmaz mı! Bizim dayıyı, İnanın üçü kadın dördü erkek tam yedi kişi tutmaya çalışıyordu. O sırada cep telefonum roman havasıyla çalmaya başladı. Bir elde olta, çaparide istavrit, dudakta sigara diğer elde telefon arkada hengame anlayın artık. Arayan kepçe operatörü İsmail’di. 

-Abi neredesin çay içelim mi? 

-İçelim içelim İsmail. Zarganalar meydanda halay çekiyor. Erkolar sahilinde dayının yerindeyim…


devamını oku