emel akbaş emel akbaş

The Hunger

Hırsa Dönüşen Bir Rüyanın İçinde Kaybolmayan Aoy

Film son zamanlarda izlediğim Kore yapımı Parazit, The Menu, Triangle of Sadness gibi yapıtları akla getirmekle birlikte Yönetmen Sitisiri Mongkolsiri ve Senarist Kongdej Jaturanrasamee,’in bir başarısı olarak benzerlerini geride bırakacak türden hem sıradanlığa hem de sıra dışılığa sahne olmaktadır. Filmin, acımasız bir zorba olan sosyetenin ünlü aşçısı Paul’un bir sokak aşçısı olan Aoy ile ortak amaçları nedeniyle yollarının kesişmesini ve farklı yönleri nedeniyle de yollarını ayırmalarını konu edinmektedir. 

Aoy’un “özel biri olmak” amacıyla adeta yanlış bir rüyada gözlerinin açar ve kendini bu rüyada aramaya koyulur. Lüks aşçılığın karanlık tarafıyla karşılaştığında ise bir karar vermek zorunda kalır. Yönetmen, insanın hırslarını, açgözlülüklerini ve statü meselesinin Paul ve Aoy’un tercihleri ve yemekleri üzerinden ustaca işlemektedir. Ayrıcalıklı yaşamlara hizmet etmekten büyük keyif alan Şef Paul, mutfak ekibine orduda askerlere davranıldığı gibi davranmaktadır. Hatalı ya da eksik bulduğu davranışlara karşı zorbalık göstermekte, şiddet uygulamakta, yanında çalışanların onurunu kırmaktadır. Mesele, mutfakta sigara içerken yakaladığı yardımcısına, içine sigara düşürttüğü çorbayı zorla içirir, karidese alerjisi olan çocuğa içinde karides unutulan tencerede çorba pişirdiği ve hastanelik olmasına neden olduğu için aşçı yardımcısını aşağılar ve öyle tahrik edici sözler sarf eder ki sonunda bir bıçak darbesiyle yaralanır ve hastanelik olur. Hastanede tedavi gördüğü müddetçe yapayalnızdır, yanına gelen tek kişi Aoy olur. Burada hemşirelere de hayatı hasta yatağından dar eder ve gelen yemekleri hakaretler ederek yere fırlatır.

Açlık filminin yönetmeni Mongkolsiri, “Hikâyeyi ilerletmek için yiyecekleri kullansak da, hikaye sadece yemeğe olan açlıkla ilgili değil, hepimizin içindeki açlıkla ilgili. Sizin için, önemli olanı elde etmek amacı için ne kadar ileri gitmeye istekli olduğunuzla ilgili. Ve bu film bu çeşitlilikte sorunlardan bazılarının altını çiziyor” demiştir. Yönetmen, film öncesinde ciddi bir ön hazırlık yaptığını da açıklar “Proje üzerinde çalışmanın zorluğu daha çok bilgi boyutundaydı. Anlamak zorunda olduğumuz yepyeni bir dünya olduğu için yapılacak çok araştırma vardı…” Hunger’daki hikâye yemekler ve pişirme yöntemleri etrafında dönmektedir. Bir röportajda Sitisiri Mongkolsiri, “çünkü biz yemek düşkünü bir ülkeyiz ve buradaki baş kadın karakter Tayland'da günlük hayatta gördüğümüz normal bir insan. Ancak, olay örgüsü biraz karanlık bulunabilir ve aynı zamanda farklı toplumsal sorunları ve yönleri de ortaya koyuyor.” açıklamasını yapar.

Açlık filminde iki ayrı dünya ve anlayıştan aşçı bir araya ve karşı karşıya gelmiştir; Aoy ve Paul. Film izleyiciyi bir yandan da Pad See Ew ve Rad na kokusunun dünyasına sokar. Bir yandan da Aoy ve Paul’un beceri dünyasına. Aoy becerisinin kanıtı olan kollarındaki yanık izlerini gururla sergilerken Paul, kendini olağanca gizler. Bu arada yönetmen, mutfak sahnesinin görsel olarak büyüleyici kalmasını sağlamak için Bangkoklu Şef Chalee Kader’in deneyiminden yararlanır. Açlık, gerçekten de (adından da anlaşılacağı gibi) filmde ana motiftir ve yalnızca şefin restoranının adı olarak değil, aynı zamanda hırs, dürtü, direnme ve arzu ile eşanlamlı olarak kendini gösterir. 

Şef Paul “Yediğin şey sosyal statünü gösterir, sevgini değil.” diyecektir, genç ve hırslı Aoy’a. “Fakirler açlığını dindirmek için yemek yer. Ama insan yemekten fazlasını satın alabildiğinde insanın açlığı dinmez.” Nihayetinde Hırsla yüksek mutfak dünyasına giren sokak yemekleri aşçısı Aoy (Chutimon Chuengcharoensukying) doymak nedir bilmeyen -acımasız kapitalist düzenin gerçeğiyle karşılaşınca sırtını dönecektir. 

Paul sözcüklerin gücünü dener Aoy’un iddiaları için: Paul: “Kızarmış noodle. Düz bir yemek neye yarar.” Aoy: “Büyükannemin Ngo Ngae noodle tarifi. Babam küçükken hastalandığında ağlayıp sızlarmış. O da çok yemek seçermiş. Büyükannem babamı sakinleştirmek için buzdolabında ne varsa alıp... tarifi güzeldi ama. En önemlisi sevgisini katmış. Babam da çok severdi. Sonra tarifini verdi, öğretti.” Paul: “XO sosuyla soya fasulyesi ezmesi.” Aoy: “Tek bir lokmayla anlıyor musun?” Paul: “Sevgisini mi katmış. Bu, yoksulluktan kaçamayanların ürettiği bir bahane. Bence yemeğe sevgi filan katılamaz. Şef olmak için azim gerekir, sevgi değil.”

Aoy kendisinin başka bir Paul olmaya doğru gittiğini görünce ve tutkusunun onu canlı canlı yiyeceğini fark edince, “flame” bumerang gibi kendisine dönmeden içindeki sevginin kazanmasına izin verir. İştahlı ve doymak bilmeyen bir sınıfın her zaman ‘özel biri olmanın” peşindekileri kullanıp atacağı gerçeğini öğrenince… Yaşamak güzel şeydir, yemek pişirme sanatı da güzel ve erdemli yaşamaya hizmet ettikçe.

devamını oku