kokusuna aşina yazlar biriktirdim
zamanın kıyısında
tekdüze yaşamın
ıslak,
flu,
kibri üstlenmiş fail gibi
beraat edilmeyi bekleyen suç giyinmiş masumiyet simalar
birazda hıçkırığını unutmuş yüzünde hüzün besleyen adamlar misali
her harf
her sözcük dilimin kimyasını ağlatır
bozuk cümleler
işgal eder fikrimin kitabesini
insanların huzur demlediği anlarda
ben beş kış
rüya sızlarım göz kapaklarıma uykunun zerresi değmeden
“dokunduğum her cisim bana neyi anlatır,
neyi ilham eder ruhuma…”derim kendime
içimde ölen onca kelime
onlarca harfin
nesine yas bağladım
aklımın izahatına göre mi adım atmalıyım
aklıma yorgun halüsinasyonlar zerk edilirken
gövdemin ağırlığında ezilmeyi beklerken
düş yangınlarını,
afakan ve korku tünellerinde prangalı kaldım
bir gün iş olsun diye
taşıdığım ceketimle
bilinmez bir kentin
İsmi, adresi belirsiz bir sokağında yığılıp kaldım
ne fazla yıldız döker
ne karanlığı eksilir şu milyon defa bakındığım gökyüzü
fasıla fasıla
hatırama notlar iliştirir
belirsiz ay ışığı tutamı
yıllar ve yollar şakaklarımda
iz bırakan aklar değildi
ses tellerimi daraltan fizahımın
ah-ı giryanımın
çocukluğumdan kalma masumiyetimin
deşifresiymiş bütün mesele oğula, kıza susayan ülkemin
susuz sabahlarına
delice koşuşummuş bütün mesele
kaldırıp ıslak gözlerimi
derince sevdalanmak şimdi
her nokta virgülüme kadar
sevgiyi anlatmak…