“Seni seviyorum desem anlamayacaksın. Senden nefret ediyorum desem onu da anlamayacaksın. Seni istiyorum, sana ihtiyacım var dememi de anlamayacaksın. Anlıyor musun?”
Eşitlik temasını odağına alan, üçlemenin ikinci filmi Üç Renk: Beyaz 1994 yılında vizyona girmiştir. Fransa, Polonya ve İsviçre ortak yapımı olan filmin başrollerinde Zbigniew Zamachowski ve Julie Delpy yer almaktadır. Beyaz, 44. Berlin Uluslararası Film Festivali’nde “En İyi Yönetmen” dalında “Gümüş Ayı Ödülü”nü kazanmıştır. Film, Karol ve Dominique‘in ilişkilerinin sonlanması sahnesi ile başlar. Mahkeme salonunda Dominique’in Karol için “erkeklik görevini yerine getirmediği” suçlamasında bulunması, filmin önemli bir kısmı boyunca çekingen bir karakter sergileyen Karol’u iktidar sahibi olma çabasına itmiştir. Onun isteği, Dominique ile eşit olmaktır. Bu eşitliği güç ve para sahibi olarak sağlayabileceğine inanır.
Karol’un sıkça küçük duruma düşmesiyle intikam isteği yavaş yavaş inşa edilirken başta cinsel bir sorun olarak dillendirilen iktidarsızlığın, hayatın pek çok alanına yayılmış olduğu görülür. Karol, eşini kaybetmesinin üzüntüsü üzerine beş parasız kalacak, metroda tarağıyla müzik yapacak, illegal yollardan Polonya’ya girdikten sonra bir yanlış anlaşılma sonucu kaçırılacaktır. Filmin henüz başlarında üzerine kuş pisleyen Karol, pek çok sorunla karşı karşıya kalacaktır. Fakat bu kuş sahnesi, başlangıçta talihsizlik olarak algılanabilecekken filmin gidişatı itibarıyla Karol’un şansının döneceğine de işaret eder.
Kieslowski, Mavi’de olduğu gibi Beyaz’da da ana karakterin geçmişle bağlarını tamamen koparmaz. Cebindeki iki frank ve beyaz büst, Karol’un geçmişte yaşanan acılarından kurtulamadığını gösterir. Geçmişten bir iz niteliği taşıyan büst, Dominique’den intikam alma isteğinde olan Karol için önemlidir. Özlem ve intikam duygularının oluşturduğu kontrast, kırık büstle yansıtılmıştır. Büst, bütün idealliğine rağmen kırılmıştır ve yapıştırılsa bile eskisi gibi görünmeyecektir.
Beyaz, bireysel ilişki odaklı anlatımlara sahip Mavi ve Kırmızı’dan içerdiği toplumsal mesajlar sebebiyle ayrılır. Mavi, yas ve kederi; Kırmızı ise iletişimsizlik çıkmazını insan ilişkileriyle aktarır. Karol’un hikâyesi ise güç ve iktidar ilişkisinin net bir örneğini sunar. Kendisinden iktidarsız oluşu nedeniyle ayrılan eski eşinin güç sahibi olduğunda kendisine döneceğine inanır. Açıkça dile getirilmese de dönemin Polonya’sının siyasi ve toplumsal durumu inceden inceye işlenir. Kapitalizmin hüküm sürdüğü ve serbest ekonominin yerleştiği bir ülkede Karol, manevi değerlerden ziyade maddiyat ile saygı duyulan biri olabileceğini anlar. Birlikte çalıştığı arkadaşlarını kandırarak yüklü bir para elde etmesi buna örnektir.
“Neonlu tabela almışsın.
-Artık burası Avrupa.”
Karol’un Polonya’ya gitmesine yardım eden Mikolaj karakteri, Karol’un sahip olmadığı şeylere sahiptir. Eşi ve çocukları vardır. Saygı gören biridir. Buna rağmen intihar etmek ister fakat bunu yapamaz. Karol ile yaptığı anlaşmayla Karol’dan kendisini öldürmesini isteyen Mikolaj, sıkılan boş tabancanın ardından yaşadığı ölüm korkusu ile sahip olduklarının farkına varacaktır. Bu sahne, Karol’un Dominique’den intikam alma biçimiyle benzerlik gösterir. Değer verdiği birinin ölümü ardından hissettiği acı, Dominique’de de Mikolaj’da olduğu gibi sarsıcı bir etki yapacak; ona bir zamanlar kıymetini bilemediği değerleri hatırlatacaktır.
“Mikolaj, hepimiz acı çekeriz.
-Evet ama ben daha azını istiyorum.”
Eşitlik teması, çekilen acının eşitlenmesi olarak yorumlandığında anlaşılır olacaktır. Maddi ve manevi, sahip olduğu her şeyi kaybeden ve Paris metrosunda dilenci durumuna düşen Karol, kendisine çektirilen acıların hesabını sormak ister: Aşık olduğu kadınla acılarının eşitlenmesi için uğraşır.
İzleyici güç ve eşitlik arasındaki ilişkiyi ve Karol’un intikam çabasını izlerken ikili ilişki arasındaki eşitlik duygusunu hissedemeyebilir. Bu durum, Kieslowski’nin eşitliğe erişmenin önündeki zorlukları vurgulama yöntemi olarak yorumlanabilir.
Bütün uğraşlar sonucu maddi olarak güçlenen ve cinsel iktidarını kazanan Karol, Dominique’ten intikam almayı başarmış olsa da hala onu sevmektedir. Filmin son sahnesinde ikilinin uzaktan anlaşması ile Karol’un döktüğü gözyaşları, gücü elinde bulundurmanın, sevginin yokluğu söz konusu olduğunda değersizleştiğini gösterir.