leyla karaca leyla karaca

cabülka

Geçip giden bir çağ gibi öğrendim yalnızlığı 

belledim zamanın yürüdüğünü kaderin peşi sıra 


güneşe giden yolda 

bir kürek gibi saplandım karanlığın toprağına 

saplandım da bir hayat ışığı sürdü göğsümü 

bir kâhinin sözleri gibi sürüdü 

dişlerimi geçirdiğim siyahın boynunda 

anladım koca dağların huysuzluğunu 


hayat, siperleri derin kazdığım bir öğlendi 

akşam vakti sonra oturup düşündüm kıyameti 

cabülka dedim sınanmışlığım alamet 

ve her tepeüstü düştüğümde yumuşaktı 

sesinin gölgesinde dünya denen hayalet 


ah gördüm…

 görmez olaydım aşktan ahrazdır sular 

oyy dolu dizgin atlar geçer eşyanın yüreğinden 

niyaz eylesen varılacak varı yoğu bir ahh’tır öte 


ey asâsı varoluşun, ey inleyen nay 


göğsü iyice daralmış geceden kan misali sızar 

olan neyse odur açıldıkça rengi dervişe 

ve beyaz oklarla dağlanır insan denen saray 


şu görklü konak şu yavaşça birdenbire akmak 

tepeden tırnağa ne’yin peçesidir yaşamak? 

kâğıt gibi yırtılan şu yaşamak perdesinin 

ardında yâr ardında ebed ardında ölümsüz şafak

devamını oku