hoş geldiniz baylar bayanlar!
birçok kadın ve birçok erkeğin
var gücüyle birbirine benzediği
puslu istasyonlara
hoş geldiniz!
oluşmakta olan sürgünlüğün terinden serpilen oyunlara
incelikli başlangıçlarını özlediğiniz sessizlikleriniz
yorgun pencere çeker
yıprak ray çeker
bir öğleden sonrası yol tabelalarına
karanlık bir istekle kapıyı açan trenlerde
siz hiç kendi boşluğundan
sahipsiz köpek gibi kaçanı gördünüz mü?
sığdırdınız mı
üstüne bir ân bile düşünmediğiniz güzel
hüzünlerinizi bu trene?
baylar bayanlar!
bu üzgün trenin penceresinden dağlar akıyor dağlar
daha şimdiden duman duman duman
(n’aber Arifiye Garı?)
siz gövdeler arası uyuklayadurun
ben bir koşu
kışın biteceğini umarak sıralanan evlerin hizasında
camdan dışarı
dakikalarımı parçalayayım
dünyasal formüllerin ötesinde yaşıyormuşum kaç yazar
aşağı inmekle kalmak arasında
ayaklarım üşüyor, güneş batıyor
ne anlama geliyor etrafımı saran bu insan sürüsü,
bu ölü çayırlar, sisli ağaçlar tanrım?
ya bu ruhu küllerinin ardında parlayan kehribar gözler,
bitişikteki uyumlu kol?
yola baktıkça önceki yol yaşamımızdan çekiliyor
kasabalar peyda oluyor durduk yere
akşam güneşine bakan
devinimin tohumları yatıyor
bavul dolu loş bir koridordan diğerine
koltuğu kötü çıkan sıradan yolcu
asırların seyyahı kesiliveriyor birden
türümüzü yeden küçük inançlar kaybediyor bizi
bir vagondan diğerine
-hiçbir şey gördürtmenin uzun kıvrılış tünellerinden
ve inançtan yana eksiğimiz yok-
görüyorsunuz a tumturaklı yaşayanlar yığını!
birçok kadın ve birçok erkeğin
var gücüyle birbirinin yerini doldurmaya çalıştığı
puslu istasyonlara
çoktaaan vardınız!