Oğlum,
Göz damlalarım gökyüzüne doğru süzülmeye başlarken yazıyorum sana bu satırları. Hasret bulut bulut yükselip özlem buharlarına karıştı. Ruhumun iniltisi titreyen parmaklarımdan sedefli bulutlara dalga dalga dağılırken yazıyorum sana evladım. Küçük toz parçacıklarına takılı kalan feryatlarıma şahit olurken kalemimin ucu, sana yazıyorum aslanım.
Pencerenin her aralığında ezip geçilen dert taneciklerimin kümesini kokluyorum. Haykırış meltemleri, ney feryadı gibi geliyor. Dünyanın diğer ucunda, ayrılık gözyaşları dalga pınarlarımı dağıtıyor oğlum. Burnumun kemikleri vuslat arzusuyla sızlıyor, gözyaşlarım ateşimi söndürmüyor yavrum. Bedenim toprak kokusuyla içimi yakıp kavururken, bu sızlanış bir ümitsizin ağlayışı da değil annem.
Yavrum,
İnsanın karakterinin rengi zor zamanlarda daha net çıkar ortaya. Denge ve istikameti korumak, neşeyle bulutlarda süzülürken değil, belâ ve musibetler gelmeye başladığında zorlaşır asıl. Ben senden razıyım oğul, sen doğru yoldan ayrılmadın, istikametini korudun. Ümit ederim ki, Rabbim de senden razı olsun. Dengen ve istikametin daim olsun aslanım. Ruh hâlimde yaşanan dalgalanmalar ve unutkanlık beni zorlar oldu son zamanlarda. Affet, gayretim ancak bu kadara izin verdi, uzun uzun yazamayacağım oğlum.
Bulutlar bir garip rüyaya dalarken, parmaklarım daha fazlasına izin vermiyor artık.
Ağlamak ile dertlerin iniltisi tükenir mi… Vuslat gelir mi?
Ölümü koklayan ruhum, hasretin ateşini söndürmek, son bir kez görmek ister seni.
Annen!