emel akbaş emel akbaş

Vesikalı Yarim: Lütfü Ömer Akad

“Sevmek de yetmiyormuş, çok önceden rastlaşacaktık.”

Film, manav Halil’in arkadaşlarıyla Beyoğlu’na eğlenmeye gittiği bir gece tanıştığı konsomatrisle yaşadığı aşkı konu almaktadır. Kısa bir süre sorunsuz devam eden ilişkinin ardından ikili arasında Halil’in medeni durumunun öğrenilmesiyle sorunlar yaşanmaya başlar. Halil’in evli olması ve çalıştığı pavyonun, Sabiha’nın peşini bırakmaması bu sorunların başında gelmektedir. Sabiha, Halil’in evli olduğunu saklamasına kırılır, önce onu kendisinden uzak tutmaya çalışır ancak başarılı olamaz, kendisi de bu uzaklığa dayanamaz. 

Film, Sait Faik Abasıyanık’ın “Menekşeli Vadi” öyküsünden Safa Önal tarafından senaryolaştırılarak çekilmiştir. Melodram türünde olan film, inanılmaz tesadüflerin, aşırılıkların, körlüğün, sakatlığın egemen olduğu Yeşilçam melodramlarından farklıdır. Vesikalı Yârim, klasik anlatı filmlerine benzer bir anlatı yapısıyla dengenin bozulup yeniden kurulması yasası üzerine inşa edilmiştir. Film, Halil’in bostandan at arabasıyla gelişiyle başlar, at arabasıyla bostana gidişiyle son bulur. Sabiha ise filmin sonunda erkeklerin arasından kameraya doğru yürür, bir nevi Sabiha ancak erkeklerin dışına atılınca denge kurabilir. Sabiha, ailenin perspektifinden bakıldığında bir fazlalıktır. 

Filmin açılış sahnesinde Halil’in ve arkadaşlarının yaptığı işler hakkında bilgi verilir. Bu filmin serim bölümüdür. Filmin gelişme bölümü ise Halil’in Sabiha ile tanışmasıyla başlar. Doruk sahnesi ise Halil’in hapishaneden çıkıp Şen Saz’da Sabiha ile yeniden karşılaşması sahnesidir. Sonuç sahnesi ise Sabiha’nın hastanede Halil ile birlikte olmaya karar vermesiyle başlar, Halil’in eve dönmesiyle biter. Böylece denge yeniden sağlanmış olur. Halil’in evli olduğunu Müjgan’dan öğrenen Sabiha, bunu bir türlü Halil’e soramaz. Sadece Halil’i kendisinden uzaklaştırmaya çalışır. Halil’in hapishanede yattığı süre zarfında da Sabiha edilgen davranır ve Halil için hazırladığı temiz kıyafetleri arkadaşı Müjgan ile gönderir. En nihayetinde filmin sonlarında Halil ile Sabiha tekrardan pavyonda karşılaşır ama Sabiha, Halil ile alay eder ve onu kendinden yeniden uzaklaştırır. Film, genel itibariyle yanlış anlamalar üzerine kurulmuştur. 

Vesikalı Yârim, bir İstanbul filmidir. Bu filmde sadece aşıkların mutlu olduğu kırlardan bayırlardan görüntüler sahneye yansımaz, şehir zıtlıklarıyla birlikte ekrana gelir. Halil ve Sabiha’nın yaşadığı mekanlar birbirinden farklıdır. Sabiha, Beyoğlu Hamalbaşı’nda bir apartman dairesinde yaşar, Halil ise Koca Mustafa Paşa’da yoksulların yaşadığı bir muhitte ahşap bir evde oturmaktadır. Ancak Halil’in aksine Sabiha, yaşadığı evle bir içsellik kuramaz. Bunu da Halil ile arasında geçen diyalogdan anlarız “Halil bu evi şimdi seviyorum. Ondan evvel sadece barınaktı sadece, şimdi ev oldu.” Yönetmen öykü ve karakterleri belirli bir mesafeden anlatmayı tercih etmiştir. Böylece taraflı davranmamayı başarır. Sabiha filmde olumsuzlanan bir kadın olmaz sadece aile birliğine zarar verdiği için sonunda dışarı atılan bir karakter olur. 

Lütfü Ömer Akad’ın kendine özgü farklı üslubu onu kendinden önceki ve aynı dönemde film çeken yönetmenlerden ayırt eden en önemli özelliktir. Türk sineması için onun vazgeçilmez yeri, sinemada gerçekçi üslubu oluşturma çabası olmuştur. Yönetmenliği boyunca sıradan, sokaktaki insana dair öyküyü, kendi geleneği doğrultusunda anlatmaya çalıştığı filmleriyle Türk sineması için farklı örnekler sunmayı başarmıştır. Yönetmen, Türk toplumunun yaşadığı sorunları farklı bir şekilde sorunsallaştırıp, sinemasal teknikleri kendine özgür bir şekilde kullanmıştır. Kamera hareketlerinin sınırlı kullanılması, gerekli gördüğü yerde yakın plan çekimlerini gerçekleştirmesi, mizanseni kişilerin birbirleriyle ve çevreleriyle ilişkilerini anlatmak üzere düzenleyerek karakterlerini toplumsal bir bağlam içinde yerleştirmesi, sahnelerde duruşlara, bakışlara, harekete önem vermesi ve söze dayalı olmayan duygusal atmosfer yaratması ve devamlılık kurgusu onun tarzını farklı kılan teknik ögeler arasında gelmektedir. 

Filmde yaratılmak istenen dramatik etkiyi, sinematografik araçlarla oluşturulması filmin çekildiği 60’lar için oldukça yeni bir tekniktir. Akad’ın kabul edilen ustalığı ve sinemayı bir roman gibi işlemesi onun auteur olarak tanımlamamıza yeterlidir. Akad, Kurtuluş Kayalı ile yaptığı söyleşide sinemanın, romanın yerini aldığını ve yönetmenliğin yazarlıkla çok yakın ilişkisindan bahsetmiştir. Akad’ın tanımlamasına göre sinema, romanın yeni bir biçimidir.

Akad’ın sinemasına esas niteliğini veren unsur, Türkiye modernleşmesinin toplumsal ve kültürel hayatta yarattığı değişimleri ele alış tarzıdır. Akad’ın filmlerinde karşımıza çıkan tematik çizgi maliyetleri ve sonuçlarıyla modernleşmedir. Modernleşmenin sancılarını filmlerine aktarırken kendisi modernleşme karşıtı “ahlakçı” bir konum almaz; kendisinin de söylediği gibi amacı halkla doğrudan doğruya bir temas kurmak, halkın sinemasını yapmaktır.


devamını oku