raşit duran raşit duran

Bir Köy Deyişi: GADIN OĞLUM!

Başlığa bakıp da -cinsiyet anlamında- hem kadınlık hem oğulluk nasıl bir arada olur demeyin. Çocukluk dönemimde, köyümün -özellikle- yaşlı ve tecrübeleri kadınları bu tabiri hem kız hem erkek çocukları için çok kullanırdı. Beğendikleri, hanımefendi ve beyefendi tavırlarıyla öne çıkmış yeni yetme kız ve oğlanları bu şekilde çağırırlardı. 

Çağrılan kişi bilirdi ki, kendine “kadın kızım!” dendiğinde hanımefendi, “kadın oğlum!” dendiğinde beyefendi denmektedir. Erkek olsun kız olsun hiç kimse bu tabirden rahatsızlık duymazdı. Hatta -cinsiyet içermeyen- bu köy deyişinden hoşlandıkları bile söylenebilirdi. Çünkü “kadın” olmak, kelimenin tam anlamıyla hanımefendi bir kadın ve beyefendi bir erkek olmaktı.  Zira bu tabir, kadına verilen değerin, kıymetin; ona atfedilen zarafetin, güzelliğin, nezaketin ve nezahetin köylü deyişiyle ifadesiydi. Bu söylem aynı zamanda bir başka açıdan liyakati de çağrıştırıyordu. Layık olmayana, “kadın kızım veya kadın oğlum” demezdi yaşlı ve tecrübeli köylülerim. Genç, önce bunu hak etmeliydi.

Yuvayı dişi kuş yapar, diyen Anadolu köylüsünün dili, gönlüne tabidir. Gönülden seslenirler. Çoğu mektep-medrese görmese de aile ocağında lisan-ı hal/davranış lisanıyla irfan tahsili yapmışlardır. İrfan; idrak etme, kavrama, meselenin künhüne vakıf olma becerisidir. Mesela, genç ya da yaşlı olsun köyün kadınları, bir erkeğin önünü kesip geçmezlerdi. Bu davranış biçimi, bugün çok saçma görünse ve ilahi bir emir olmasa da ana-babadan aldıkları terbiyenin tezahürüydü. Ayıplanacak bir yanı da yoktu. Köyün tecrübeli yaşlıları her vakit hürmete ve saygıya layık kişileriydi. Sözleri rica, ricaları kırılmazdı. 

Her kuşakla birlikte bir önceki kuşağa ait değerlerden, güzelliklerden bir kısmı -maalesef- erozyona uğruyor. Dijital çağın kitle iletişim araçları, sanal dünyalar inşa etti ve insanları bu dünyanın içine hapsetti. 

Benim köyümde, hanımefendi ve beyefendi gençlere, “kadın kızım” ve “kadın oğlum” diyen kuşaktan insanlar bir elin parmakları sayısınca kaldılar. Onları bulduğumda antikacı dükkanına girmiş gibi eskimeyenlere dair şeyleri sorarım. Eski günlerin eskimeyen dostlukları, hatıraları… Onlar anlatmaktan zevk alır, ben de dinlemekten.  Sohbette insibağ vardır derler. Sohbet ve muhabbet konusu neyse, insan, tepeden tırnağa onunla boyanırmış. Hep dediğimi bir kez daha tekrarlamak isterim: Özlem eskiye değil, eskimeyenedir. Kökü mazide olan ati olabilmek meselesi…

Yazımı, Türk şiirinin devlerinden Yahya Kemal’in dizleriyle bitirmek isterim:

“Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,

Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.” (Sessiz Gemi)


devamını oku