Gri resimli gecenin saati
Sıradan bir suspusluk
Parça parça akvaryumun
camları
Toz duman kalıntılardan
Ansızın geliveren beklenmedik
Cansız sular…
Bordo elbiseli ölümün yelkeni
Utangaç bir şaşkınlık
suçlu da
Dalga dalga düşüncemin
feneri
Gömülürcesine derinliklerden
Bir ses, tek işaret, son çığlık!
Nâfile umudun…
Yazmadayım uçurumlu korkunu
Çare bilmez cahil sancını
biliyorum
Duymadayım sağır eden fısıltıyı
Tanımı olmaz gölgen avucumda
tutuyorum
Yıkılı şimdilerde sabrımın
köprüsü
Tıpkı yitirilen bakışlarda kapanmış
gözleri
Gibi ama…
Arda kalanlarda pişmanlık
Bir garip rüya yakılı
Herkes bir diğerinin yerine
ölmek pazarlığında
Kuyulu girdaba dönmüş
yıkıntılardan
Bir el, kopmuş gövde, son bakış!
Telâfisiz kayıplar…
Alışılmış hüznüm yakarışım
ezberimde
İsyan öğrenilmiş bir ders
öfkem tadılmamış
Avlanmış bıldırcın gözlerinde
saklı çaresizlik
Çözülürken kanasa da damarlarım
Ellerim sıkı sıkıya bağlı
O zaman… Hiç değilse çabuk!
Acısız bir iğneyle al onları
Alacaksan…
Timsahın yalancı ağlaklığıyla…
Götür hissettirmeden
“Sonsuzluk” lezzetinde
İşkenceyle bekletmeksizin, hızlı hızlı
al ölüm!
Bilmedeyim son ne…
Ve de bittiğim yerin
başlangıcı ne…
S “özüm” s “öz”
Yok ağlamak ölüm…
Gerçeğini görüyorum!
Artık seni de seviyorum
Bir
Gerçeği
Sever
Gibi!..
Bir gerçeği
Sevmek zorunda olduğumuz gibi…