siz hiç, bir şairle konuştunuz mu
beni insandan kaçıran
tasamı ve üzüntümü ancak Allah’a arz ettiğim
kimsenin kimseye gönlünü açmaya cesaret etmediği dünyada
zor sorular boyu susan
öğüdü yunmuş yıkanmış
her yaranın şifasını kendi içinde tutup yaralamayan
umutla
sesi ormanda devrilen gür ağaçlar kadar taşınamaz
aklı idrake davet eden
sabrını yurt edinmiş
yüzüne sıra gelmeyen
dedi gökyüzüne borçlu kalma hikmet bahşedecek yer orası
orada her şeyi yolunda bulur bakan
ve ısrarcı olmalı her daim kasveti kovalamak için
ruhuna dayanan insan
siz, kendinden hiç kaçmayan bir şairle
düşüncenin ilelebet tahliye olmayacağını bile bile kalakaldınız mı
kelime ve his arasında olan her neyse arayana bıraktığı
bedelin alınıp satılamaz olmadığını ödemiş
bütün yakınları vefat etmiş gibi yasını
kendi toprağa indirmiş düşük omuzlarıyla
dünyanın ilk gününe yüzükoyun düşmüş alınyazısında
havva’ya daha çok olan
siz hiç, olan olmuştur, olacak olan da olmuştur’a rastlayıp
“nasıl” sorusunu soramadan
avucunuza bırakılmış tükenmişliğin fidesine bakıp şaştınız mı
ağlamak donakalmaktan sonra açılır
yara alırmış gülümseyen
diğer kuşları beklerken
bir olan bin havva da yaratır
ömrünü yutmuş boğazında sanki
suya bütün çocuklar toplanıp gelse sevinir
bahtiyar bir sonbahar yaprağı olmaktan
zikirler duymuş
hep yanına çökmüş toprağın
tembih etmiş kendine
batan diken de olsa
el Fettah!
harflerle ne işi olur şiir olmasa
siz hiç gök yarılmadan, denizler kaynamadan
tek kişilik banklarda yığılıp varlığını yakasına saklamış
cümlenin koşup geldiği mahşere es selam, diyen bir şairle
gözleri hiddetle bakan kimseyi misafir etmek istemem
istemem bir köyde çığ düşeceğini önceden haber eden deliyi
tanrım! kimse bulmasa birbirini. El veli!
siz hiç yere bir söz bırakmak istemeyen bir şairle diyorum
vallahi bir kelimesi bir asra bozulmaz
küflenmez, kurtlanmaz vallahi
er rahim! hırkasını tanıyordu veysel’in
bir acayip beklemiş de beklediği şey hiç gelmemiş gibi
ayran çanağına ekmek doğramış
caymış bu devranın rızkından da
tok bir köpeğe fazladan bakmış
boylu boyunca uzandığı şimşekler atan göğün altına
dünyada kimse bilmeyecek saklayıp
sebepsiz yere ölen narin çiçeklerin elini tutmuş
arz anlamla dolu boşluk olunca
siz hiç, serçelerin bir defa göçeceğini fısıldayıp
onlarsız akıp gidecek olan günleri yoluna koyduktan sonra
ibrahim ol atla ateşe deyip
yanmayı selamet eden bir şairle
…
bu kör sabırların meğer hakkı yokmuş itiraza dedim
ve çarmıha çıkan ruhun
herkesin ıstırabı kendine aitmiş
sahra isen senin, bağ isen senin, dağ isen seninmiş emeğin