serhat köklü serhat köklü

Ben Seni Kendimden Vazgeçecek Kadar Çok Sevdim…

                                                                                                                                                                                   Fikret’e…

Çocuk, annesine kaçamak bir gülüş fırlattı, 6 yaşındaydı. Henüz gerçekler ülkesindeki büyüklerin kirli gölgeli sahte rüyalarını görmüyordu, büyüyene kadar da görmeyecekti. Onun için 6 yaşın tarçınlı akide şekeri tadındaki mahcubiyetiyle annesinin ona sorduğu o basit soruyu yineledi:
 

Seni ne kadar çok mu seviyorum?
Evet, ne kadar seviyorsun beni oğlum?
Çok seviyorum anne…

Sonra da annesinin emin olması, ona inanması için iki elini açabildiği kadar açtı, öyle çok açabildiği kadar açmıştı ki elleri arkadan birbirine değip kavuşmuş, küçücük gövdesi öne doğru kıvrılmıştı. Ve iki kelime daha mırıldandı usulca: 

-İşte bu kadar, baak!

Anne, oğluna yaklaştı. Göz göze geldiler. Çocuk güldü, anne ağladı. Çocuk daha çok güldü, anne daha çok ağladı. Kim bilir, anne niye ağladı? Çünkü çocuk büyüdüğünde kendi gibi büyüyecek olan birisini sevecekti ve ağlama sırası bu sefer ona gelecekti.

Kesinlikle bu anne, çocuğunu daha çok seviyordu.
Çünkü dedim ya çocuk güldü, anne ağladı. 
Çünkü gördü önceden anne. 
Çünkü çocuk ağlayacaktı.
Çünkü belki de belki de o çocuk bendim…

Bir gün geldi tanıdım. Annem kadar sevdim. Güldüğümde ağlayan annem haklıydı. Ben de ağladım. Büyükler ülkesine varmıştım nihayet. Yıllar geçerken aşk geldi. Çizgi filmlerim, renk cümbüşü bilyelerim, plastik futbol topum ve kırmızı su mataralı bisikletim yoktu artık. Büyümüştüm. Şiirler yazmam, saçımı aynanın önünde saatlerce taramam, tıraş olmam, sevmem ve sevilmem gerekiyordu acilen… Sesim kalınlaşıyor, boyum uzuyordu. Bana bir şeyler oluyordu! Büyümek ne kadar kötüydü böyle? 

Gerçekler ülkesi, zavallı büyükler ve kirli gölgeli sahte rüyalar… Ve ben de aralarına katıldım. İki elimi açabildiğim kadar açtım. “Seviyorum.” dedim. Öylece baktılar, öylece. Ve o zaman anladım. Yalan söylüyordum. Çünkü o 6 yaşın tarçınlı akide şekeri mahcubiyeti yoktu artık. Doğru söylüyorlardı, çünkü gövdeleri büyüktü. Kimse annesinin oğlu değildi artık, sadece tek kelime “Aşığız.” dediler ve ben de tek kelimeyle cevap verdim “Aşığım.”  Büyükler ülkesindeki büyüklerden birisi, bu sefer bana tek cümlelik bir cevap verdi:

-O zaman lanetlendin…

Belki de belki de o büyük bendim!...

devamını oku