raşit duran raşit duran

Dervişlik Zor Zanaat

Zenaat diyenler de var. Fakat biz TDK’nın söylemini esas alarak, zanaat diyoruz.
Derviş, bir öğretiye inanmış, onun yoluna girmiş, teslim olmuş; dervişlik de o öğretinin tevazu ve hoşgörüsünün tecessüm etmiş halidir.  
“Sabreden derviş muradına ermiş.” (Atasözü)
Lisan-ı kal/konuşma dilinin lisan-ı hal/hal dili ile kendini ifade edilişidir dervişlik.
Herkesin dilinde: “Asır başkalaşmış insanlar değişmiş.” Evet öyle. Lakin değişmeyen şeyler yok mudur? Derviş meşrep ve derviş gönüllü insanlara nasıl da muhtacız. Kolay mı? Hele “Daha yok mu?” kuşağında, tatminsiz insanların yaşadığı şimdilerde…
Derviş yahut dervişlik deyince aklıma -nedense- hep Bizim Yunus gelir.
Yunus, dervişliğin tecessüm etmiş halidir.
Adı yahut lakabı derviş değil, haliyle derviş, sözüyle derviş…
Kabuğun öze, dış güzelliğin iç güzelliğe tercih edildiği günümüzde; derviş meşrep ya da derviş gönüllü olmak zordan zor. 
Derviş Yunus da boşuna dememiş;   
“Dervişlik dedikleri hırka ile taç değil,
Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtaç değil.”
Veya
“Dervişlik olaydı taç ile hırka,
Biz dahi alırdık otuza kırka.”
Hakiki derviş olan ve dervişlik hakikatini ders veren Yunus Emre, ciltlerle ancak anlatılacak bir hakikati birkaç mısra ile deyivermiş bize: Dervişlik zor zanaat!
Suretten daha çok sîret meselesi… Hele ‘Ene’nin kalınlaşarak, beşeri yuttuğu veya tutsak aldığı, “Ben! Ben!”in tavan yaptığı şu enaniyet çağında… Üzerine toz kondurmayan çağdaş insanların çağdışı halleri… Rûmî de, “Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok, nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.” demiş. Tam ilişki ve ilinti olmasa da aynı kapıya çıkan hakikatli bir söz. 
Sermayesi gönüldür dervişin. Gönülden verir, gönülden harcarlar.
Dili gönlüne bağlı derviş gönüllüler ile gönlü diline tutsak çakma dervişler…
Dilin kemiği yoktur ama derviş, “söz demini” bilen, “sözün kemini” demeyen kişidir.
Derviş, Yunus’un “elsiz, dilsiz, gönülsüz gerek.” ve “Adımız miskindir düşmanımız kindir bizim.” dediği durum.
Derviş, zikri ile fikri, eylemi ile söylemi, içi ile dışı bir olan insandır.
Yazıyı okuduktan sonra içinden, “Derviş mi olsam ne?” diye geçirenlere, yine Derviş Yunus’un çağlar ötesinden seslenişi ile cevap verelim:
“Dövene elsiz gerek,
Sövene dilsiz gerek,
Derviş gönülsüz gerek,
Sen derviş olamazsın.”
Eline ve diline hâkimiyet, gönle söz geçirebilmek… 
Becerebilirsek modern zamanın dervişi olabiliriz. Fakat köşe başlarını tutmuş Molla Kasımların konuşlandığı bu zamanda “Kolay mı?” dediğinizi duyar gibiyim. Elbette zor. Maharet de zor olanı başarmak değil mi?
Bir lokma bir hırka…
“İki şeyi unut; yaptığın iyiliği ve gördüğün kötülüğü.” (Lokman Hekim)
“Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.” (Rumi)
Kirlenmenin ellere ve dillere musallat olduğu şu zamanda, dervişane olabilmek ve kalabilmek dileğiyle…

devamını oku