esra bal esra bal

Yağmurlar Yağardı

Elimden tut yoksa düşeceğim

Yağmur götürecek yoksa beni

(Attilâ İlhan)


Bahçen vardı, içinde rengârenk çiçekler açan, hanımeli kokusu dört bir yanı saran... Bahçen vardı içinde sen olan, seninle cıvıl cıvıl olan. Her çiçek sevdiğin biriydi senin için, öyle derdin. Bu annem, bu babam, bu kardeşim, bu sen… ve daha kimler kimler.. Kimisi yitirdiklerin, kimisi özlediklerin, kimisi hâlâ en değerlin… Ayırt etmeksizin hepsine gözün gibi bakar, çiçeklerinle birlikte sen de açardın. Nasıl bir yaşam sevinci, nasıl bir mutluluktu içindeki, hayran kalmamak mümkün değildi. 

Yağmurlar yağardı bahçene, ıslanırdı çiçeklerin. Sonra daha bir güzel açarlardı. Sen de yağmurlar yağdırırdın geceleri. Gözlerinde biriken yağmur ince ince süzülürdü yanaklarından aşağı, parlardı gözlerin. Bir yıldızlar görürdü seni, bir de ay. Gözyaşların güneşe hiç görünmezdi. Belki de hayatın hengâmesinde kaybolur giderlerdi.

Yağmurlar yağardı kimsesizliğine. Yalnızlığın ıslanırdı o zaman. Islanırdı da iki kat daha ağırlaşırdı, ıslanan her şey gibi. Yalnızlığını yine yalnızlığınla kuruturdun, içine doğan güneşle.

Yağmurlar yağardı çaresizliğine. Esen rüzgârdan nem kapan çaresizliğin hemen sırılsıklam olurdu. Belki de öksüzlüğün, yetimliğin iterdi seni bu çaresizliğe. Hayatın yükünü bir başına kaldırmak zor, der; koyuverirdin. Bu yükün altında ezileceğin sırada çaresizliğine bir güneş doğar, hafiflerdin. Sana uzanan el sırılsıklam çaresizliğini kurutur, hafifletir, sana da bir yol gösterirdi. Çaresizliğine doğan bu güneş bir tebessümün, bir teşekkürünle dünyanın en bahtiyar insanı olurdu.

Sonra düşlerine yağmurlar yağardı. Çiçek kokan düşlerin o zaman toprak kokusuyla dolardı. Seni bırakıp gidenler gelirdi hatırına, en başta ailen. İyi düşüncelerin yağan yağmurla yine su yüzüne çıkardı. Takdir-i İlahi, vakit gelince ne bir dakika ileri, ne bir dakika geri der; gidenleri özlemle kalbine gömer dualar ederdin. Düşlerine yağan yağmur gidenlere duyduğun özlemi biraz olsun dindirirdi; böyle söylerdin. Sabah ilk işin çiçekleri sulamak olurdu. Ne de olsa her çiçek sevdiğin biriydi, susuz kalmasınlardı.

Yağmurlar yağardı kalbine. Ama kalbin ağırlaşmaz, yumuşardı. Kimsesizliğine inat kimsesizler yurduna giderdin o zaman. Sarardın her birini yumuşacık kalbinle. Onlara uzanan ellerin bir zamanlar çaresizliğinde sana uzanan elleri getirirdi hatırına. Sisli gözlerle, içinde bilmediğin duyguların kanatlanışını seyrederdin. Ayrılırken boynuna dolanan kollar gözlerine yağmurlar yağdırırdı. Kalbine yağan yağmur gözlerinden taşar giderdi o vakit.

Yağmurlar yağardı ruhuna. Ruhun ıslanmadan tertemiz olurdu. Tıpkı çiçeklerin gibi yağmurla da konuşurdun. İçindeki seni yıkadığı için şükreder dururdun.

Yağmurlar yağardı kaderine. Şimşekler çakar; yıldırımlar da düşerdi kimi zaman. Ama ardından hep gökkuşağı çıkardı, bahçendeki çiçekler gibi rengârenk.

Yine yağmur yağdı kaderine. Şimşekler çaktı, yıldırım da düştü işte. Gökkuşağını bekledik hep, uzun uzun bekledik. Ama gökkuşağı yoktu, sen yoktun…

Şimdi yağmurlar yağıyor düşlerime. Benimde hatırıma gidenler geliyor, başta sen. İyi düşüncelerim yağan yağmurla birlikte su yüzüne çıkıyor. Tıpkı senin gibi diyorum, takdir-i İlahi, vakit gelince ne bir dakika ileri, ne bir dakika geri. Sabahsa ilk işim çiçekleri sulamak oluyor. Ama onlar senin ilgini bekliyor, senin sesini…

Yağmurlar yağıyor gözlerime; sevdiğin şarkılar, şiirler yağmurla birlikte düşüyor üzerime. Sevdiğin mısralar şimdi anlam buluyor zihnimde:

Akşam eylül’se ıslanmışsam

Beni görsen belki anlayamazsın

İçlenir gizli gizli ağlarsın

Eğer ben yalnızsam yanılmışsam 

Elimden tut yoksa düşeceğim

Yağmur götürecek yoksa beni

(Attila İlhan)


Düştün… Yağmur götürdü seni. Şimdi elimden tut yoksa düşeceğim, yağmur götürecek yoksa beni…

devamını oku