Odanın bir köşesindeki koltukta uzanmış, sobadan gelen odun çıtırtısı eşliğinde uzaklara dalmış, düşünüyordu. Geçen zaman onca şey yaşatmıştı. Yorgun düşmüş bedeni canlı-cansız uzanıyordu.
Sonu gelmeyecekti, bu düşüncelerin. Kalktı. Kendisi gibi acıyı, anıyı yaşamış paltosunu attı omzuna. Karla kaplı yolda ayak izini bıraka bıraka mazinin derinliklerine yürüyordu. Çocukluğu, gençliği, her şeyinin geçtiği yerdi yaşadığı yer. Her köşe başında anılarını yaşıyordu, tekrar tekrar. Hatırlamak istemiyordu aslında, sadece bir soluk almak için çıkmıştı dışarı.
Sonsuzluğun derinliğinde yürüyor gibi hissediyordu. His yok, duygu yok, acı yok… Zaman bıraksa bazı şeyleri düzeltecekti belki. Zamana bırakacak gücü kalmamıştı artık.
Kalmamıştı, yüreğinde sevdası. Sönmüş külleri vardı. Küllerinin isinde boğuluyordu. Unutmak istiyor, yer vermek istemiyordu onu yoran bu karşılıksız sevdaya. Ömrünü törpüleyen bir hal almıştı. Çölde yağmursuz, susuz yaşamaktı, bunun adı.
Bu karanlıktan çekip gidecekti. Unutacaktı… bütün anılarını, yaşadıklarını, unutabilmeliydi. Ne yaşatıyor ne de öldürüyordu.
Kar yoğunluğunu iyice artırmış, kardan adama dönmüştü. Artık donuk bir kardan adam olmayacaktı. Kaldırdı yakalarını, daha bir sarıldı paltosuna. Kaçmayı andıran adımlarını hızlandırarak, yürüyeme devam etti.
Kendi yalnızlığında kendi dünyasına yürümekti bu. Virane olmuş harabeden kaçmaktı bu. Cam kırıkları yutmuş bedenden arınmaktı bu. Susturulmuş yüreğinin kayıp anahtarını aramaktı bu…
…
Kar yağıyor, dalgalar hoyratça kayaları dövüyor, ağaçlar titriyor.
Karanlıkta süzülüp kaybolması, bir sonun başlangıcı…