raşit duran raşit duran

Hadi Gel Köyümüze Geri Dönelim

Kabul etmek de zorlansak da arabesk müziğin tartışmasız taçsız krallarından birisi de Ferdi Tayfur’dur. Onun başlıktaki şarkısını her dinlediğimde, köyümü, orada geçen çocukluk ve gençlik günlerimi hatırlar, hasretimin bir kat daha arttığını hissederim.

Özlemim, hasretim eskiye değil eskimeyenedir.

Pek çoğumuzun duyduğunda, “yok canım olur mu öyle şey” dese de, köy ve köylü adını duyduğunda burun kıvırdığını biliyorum. Ne var ki ben; köyü, köylüyü bilen ve köy hayatını yaşayan birisi olarak kendimi dünyanın en mutlu, en bahtiyar ve en şanslı insanlarından sayarım.

Yaşamayan bilmez, derler. Yahut yaşayan bilir, diyelim.

Üniversite, bekarlık ve çalışma dahil, evlenip kente yerleştiğim otuzuncu yaşıma kadar hayatım köyde, köylüler arasında geçti.  

Köy hayatının gecesi farklı gündüzü farklıdır. Bayramı değişik, düğünleri başkadır. Hele yaz vaktindeki harman zamanı… Şimdilerde esamesi okunmasa da bendeki yaşanmış hatıraları ve anıları yeter.

Kentlere benzemez köyler. Şehirliye benzemez köylüler.

Dedelerimizin ve babalarımızın kuşağının kahir ekseriyeti mektep-medrese görmese de bir bilge gibi konuşur, bilgece davranış sergilerler. Güngörmüş, gerçek hayatı yaşamış, çile denecekse yaşamın çilesini çekmiş, varlığı yokluğa, yokluğu varlığa katıp karıştırarak yaşamış insanlardır köylüler. “Artık eskide kaldı onlar” dediğiniz, duyduğunuz ve aradığınız insani güzellikleri yaşamış ve yaşatmış insanlardır köylüler. Hem hizmet hem muhabbet insanıdır köylüler.

Bir kısmı ömründe hiç okul, okul sırası, kitap-defter kalem, silgi görmemiştir. Fakat sohbet etmeye başladığınız zaman sanki, ilim-irfan tahsili yapmış, eğitim almış olduğunu zannedersiniz. Hayat denen gerçek okulda tedrisat yapmışlardır onlar. Hem de bizzat hayatın gerçeklerini yaşayarak. Hem zeki hem nüktedan insanlardır köylüler.

Nereden geldiği, kimin verdiği bilinmeyen lakapları vardır köylülerin.  Öyle ki, hariçten köye gelen bir yabancı, eğer lakabını söylemezse aradığı kişiyi zor bulabilir. Bazılarının sadece lakabı, bazılarının ismiyle beraber lakabı söylenir. Kimi yaptığı işle (Çoban), kimi nüktedanlığı (Başkan), kimi fiziksel yapısıyla (Çolak, Topal), kimi deli-dolu olmasıyla (Deli), kimisi de münasebetsizliğiyle (Hadsiz) lakap alır köylüler. Lakapları ikinci isimleri gibidir onların. Bundan ötürü kızmazlar, gocunmazlar, alınmazlar. Mütevazı insanlardır köylüler. 

Mesela, Ahmet veya Mehmet isminde birini arıyorsanız, lakabını da söylemek zorundasınız. Aksi halde, yanlış Ahmet ya da Mehmet ile karşılaşmanız sürpriz olmaz. Kırık-çıkık için köye gelen bir yabancı, Çoban Ahmet demedikçe köyün ortopedi uzmanına ulaşması mümkün değildir. Aslında duvar ustası olmakla beraber daha çok serbest atışlarıyla(!) tanınmış olan İsmail isimli köylümüzü arayanın bulması için Koç Emmi veya Hacı Koç demesi gerekir. Muska yazdırmak için köye gelen bir yabancı Mehmet Hoca veya Gödüş lakabını söylemezse, muskasına kavuşamaz. Hastalığı olan bir yabancı, şöhretini duyduğu köyün doktorunu bulması için Doktor İbrahim demesi gerekir…

Köyün kahveleri arasında açıktan bir rekabet görülmese de gizliden gizliye bir rekabetin varlığı sezilir. Fakat her iki rakip de dostane ilişkilerden ödün vermezler. Her ikisinin de müdavimleri bellidir. Zorunlu olmadıkça kahvelerini değiştirmezler. Orada günlük sohbetlerin çok ötesinde ülke ve dünya sorunları ele alınır, pratik çözüm önerileri dile getirilir. Meşhur deyimle, çarıklı general yahut çarıklı erkânıharp denir onlara. Konuşanı dinledikleri gibi dinletmesini de bilirler. Tartışmaları bile tatlıdır. Münakaşaları bile tebessüm ettirir insana. Hele bazıları vardır ki, sanırsın profesyonel şovmen. Mizah ile izah iç içe. Mümkün mertebe incitici söz söylemekten kaçınır köylüler.

Bayram günlerinde, köylü çocukların ve gençlerin şehirdeki gibi lunapark benzeri eğlence mekanları yoktur. Önce ahirete göçmüş yakınları için mezar ziyareti, ardından, ilk iki günde yoğun bir bayramlaşma trafiği yaşanır. Ziyaretler, sohbet, izazı ikram, muhabbet… Samimi, içten, dostane. Dışarıda yaşayanlar, bayram günlerinde mümkün mertebe köyüne gelir. Eskiler yeniler, büyük buluşma günleridir bayram. Dostlukları bayramlık değildir köylülerin. 

Cuma günü ikindiden sonra başlayan düğün günlerinde, bütün köylüler bir aradadır. Büyük küçük,  kadın erkek. Yemekler yenir, oyunlar oynanır. Kentliler gibi değil, herkes davetlidir köydeki düğüne.  Zira arada küslük yoksa herkese oku adı verilen davetiye verilir. Zorunluluk olmadıkça, düğüne gelmemek, kınanan bir şeydir. Hatır gönül insanıdır köylüler. 

Harman günleri, sanki bayram zamanı gibidir. Harmanı olan, köyün ovasına yani harman yerine taşınmıştır. Yaz boyunca, ekinler kosayla biçilir, saplar taşınır, harmanlar yığılır, düvenler sürülür, tınazlar savrulur, buğdaylar elenir, çuvallanır ve evlere taşınır. Öğlenin en sıcak saatlerinde, gölgeliklerde yemekler yenir, istirahat edilir ve tekrar harman sürme işlemi başlar. Çok zahmetli işlerdir bunlar. Fakat köylülerin, üşenmeden, erinmeden, canla-başla, zevkle ve neşeyle yaptıklarını gördük. Çileyle barışıktırlar.

Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değermiş.

Şimdi ne o işler ne o insanlar kaldı. Mazinin sayfalarında, zahmetli günlerin unutulmaz ve tatlı, fakat yaşanmış anıları olarak anlatılacak köy öyküleri olarak kaldılar. Tarım makinaları işe vaziyet edince, şimdi bunların hiçbiri yapılmıyor. Köylü tarlasına bile gitmeden, koca ovanın ekini birkaç gün içinde bitiyor. Her şeyi eskiten zamanın gücü, bazı güzellikleri eskitemese de yaşadığımız post modern zamanlar ve onun getirdikleri, çok şeyler götürmüştür köyden, köylülerden.  Çocukluğum ve gençliğimin tadını-tuzunu bulamasam da -kalan kırıntılarıyla- yine özlerim köyümü, köylülerimi ve köy hayatını.

Bir gün yolunuz, Denizli’den Afyonkarahisar ve Ankara yönüne düşerse, köyümün içinden geçen karayolunun 35.km’de, vaktiniz olursa, köy meydanında, caminin yanındaki köy kahvesine uğrayınız. Orada orta yaşını çoktan geçmiş birkaç insan bulunuz ve benim anlattığım öykü-anılardan size bir demet hatıra anlatmasını isteyiniz. Seve seve ve zevkle anlatacaklardır. Köyümün adını da söyleyeyim ki, vefa borcumu ödemiş olayım: Alikurt Köyü.

devamını oku