Siyanür sancısı
Kenarı yırtık güncemin,
yedinci izbe gününe
kör iğnenin deliğinden geçen,
zor gece benim.
Tenimden inip kemiklerime binen
bezgin cumartesi
siyanür uslara panzehir,
dalgın düşüncelerim
Ah sevgilim?
Saatler ve arasında,
çizgiler arasında;
koyunlarını kaybeden kenger saçlı
şizofrene döndüm.
sayfaları çevirdikçe esen,
çehre züğürdü rüzgâr,
kenara çizdiğim
vahşet dağlarından inen kurtlara tanık
kaçak harfler var ya sadık kangal köpeklerim
kalem ki kutsal asam
çalılara takılı saklı günler arayan benliğim çoban.
Dinler ve arasında
ve ölüler arasında heceleri,
gözlerime sırıtan ey yalancı
merhamet!
Beyaz çölleri tutuşturan yedi gün ve altı gece
kızıl çığlıkları dört kitaba sığınan yaşlı ateş
şiddet ki; başucumda yapraksız dalı zeytinin.
Değil mi ki o günü arayan,
Sürüsü şehir,
taşrası kayıp çobanım
Algınım siyanur düşüncelere panzehir zaman
İğne deliğini çam sakızıyla sıvayıp,
Öteki düşlerime yeni bir gün daha bulacağım.
Yeni bir gün..
Ah sevgilim!
Dört duvar arasında ısırgan bütün renkler
sevişirken ve ürkek aşk dizelerini artık yazmayacağım
bekleme! şu günce üstüme kapansın ki yazmayacağım!
Bulursa, anahtar deliğinden cağıracak seni
eskitme güncesine sekizinci bir gün
siyanür sancısına çareler arayan adam
tacında zeytin yaprakların,
dudaklarında armağan çobanın
Ah sevgilim sen hatırla!
Neredeyse unutuyordum!
Sahi biz en son hangi barışta,
savaşır gibi öpüşmüştük?