aslı ulusoy/renkli seyyah aslı ulusoy/renkli seyyah

Anadolu Yakasının Nostalji Esintisi; Çengelköy

Pandemi koşulları biz gezginler için zorlu bir süreç olsa da yasakların hafiflemesiyle beraber bendeniz de kurallara uyarak yolumu salatalığı, tarihi evleri, balıkçı lokantaları, şirin nostaljik kafeleriyle ünlenen Çengelköy’e çeviriyorum. Pandemi gözümü korkutmaya devam etse de Eminönü’nden bindiğim vapurla kendimi Üsküdar’da buluveriyorum… Oradan da ver elini Çengelköy. Üsküdar’dan Çengelköy’e ulaşımın ise oldukça rahat olduğunu belirtmeliyim. Beykoz tarafına doğru ister minibüslerle, ister otobüslerle Çengelköy’e kolaylıkla ulaşılabiliyor. Yalnız özellikle hafta sonları sokakları dar olduğundan birazcık trafik yaşanabildiğini sözlerime ilave ederek yola devam diyorum.

Çengelköy’e adımımı atar atmaz o nostaljik havası beni kendine doğru çekmeye başlıyor. Caddenin iki yanında balık restoranları, midyeciler ve buranın meşhurlarının başında kokoreç dükkanları etrafımı sarıp sarmalıyor. Manav, kasap, bakkaldan biraz büyükçe marketler, pastaneler arasında başlıyor yolculuğum.

Manav demişken Çengelköy’ün ünlü salatalıklarıyla da tanışma fırsatım oluyor. Hatta evde de yemek için satın almayı unutmuyorum.

Caddesindeki gezime biraz ara vermek adına önceden methini duyduğum tarihi çay bahçesine doğru yöneliyorum. Önce çayın yanında bir şeyler atıştırmak için köşe başındaki pastaneye uğruyorum. Bu sevimli semtimizin pastanelerinde neler yok ki … galetalar, seyrettiğimiz dizilerin isimlerinin verildiği süslemeli pastalar, simit, açma çeşitleri, ismini sayamayacağım sayısız lezzet şöleni. Simit ve frambuazlı dilim pastadan satın aldıktan sonra kasadaki güler yüzlü kadınla tatlı bir sohbet başlıyor aramızda. Kadına Avrupa Yakasından bu güzel mekanları keşfe çıktığımı söylediğimde, Anadolu Yakasının misafirperverliğini gösterip, bana fırından yeni çıkan içi çikolata kaplı “İzmir bombası” diye adlandırılan kurabiyelerinden ikram ediyor. Teşekkür ettikten sonra tarihi Çınaraltı Çay Bahçesine gidiyorum. Oda nesi… Neredeyse caddenin bir ucuna kadar sıraya girmiş insan ordusuyla karşılaşmaz mıyım? Tabii bendeniz meraklı ve sabırsız olduğumdan ortada sırayı yönlendiren görevli garsona hemen soruyorum. “ Bu sıra ne sırası?” diye. Oda gülerek,

“Hanımefendi, bu sıradakiler deniz kenarında Boğaz’a karşı çaylarını yudumlamak isteyenlerin sırasıdır. İsterseniz arka taraflarda da yerim var,” diyerek bahçenin arka tarafındaki boş yerleri işaret ediyor.

Bende genç adama karşı yakadan geldiğimi, onun tavsiyesinin ne olacağını sorarak başlıyoruz keyifli bir sohbete. Genç adamın önceden benim oturduğum semtte bir süre ikamet ettiğini öğreniyorum. Hiç duraksamadan önerisini dile getiriyor.

“O zaman Boğaz Köprüsü’ne karşı çayınızı ve aldığınız yiyecekleri yemelisiniz” dedikten kısa bir süre sonra da arkadaşlarına yaptığı el kol hareketleriyle bendeniz kendimi bir anda en önlerde, sağımda küçük teknelerin el salladığı, tam karşımda ise Boğaziçi Köprüsü’nün, “Hoş geldin, hadi yine iyisin. Bana karşı çayını yudumla bakalım. Afiyetler olsun” şeklindeki hoş karşılamasıyla keyifle yudumluyorum çayımı. Az önce satın aldığım poğaçalarımda eşlik ediyor tabii bu neşeli yolculuğa. Tarihi Çınaraltı Çay Bahçesi demişken buradaki çınar ağacının tam 180 yaşında olduğunu öğreniyorum. Fırtınaya, yağmura, rüzgâra hep göğüs germiş çınar ağacı. Onun fotoğraflarını çekerken içimi tatlı bir huzur kaplıyor. Ayakta kalma azmine hayran olmamak elde değil. Görevli garsona teşekkür ederek bu keyifli mekana veda ediyorum.

Çengelköy’ün balık, kokoreç, kasap, bakkal, kafe dükkanlarının sıralandığı geniş caddesinde yürürken, karşıma tarihi bir çeşme çıkıyor. Bu çeşmenin Bekir Efendi Çeşmesi olduğunu öğreniyorum çeşmenin az ilerisindeki dükkanda oturan yaşlı bir amcadan. Çeşmenin sade, abartıdan uzak süslemeleri göz dolduruyor Bu çeşmenin birkaç fotoğrafını çektikten sonra caddeyi keşfe devam ediyorum.

Tam karşıma küçük bir manav dükkanı çıkıyor. Oda nesi... küçük küçük salatalıklar bana “Beni al” diye bağırmıyorlar mı? Manavla biraz sohbet ettikten sonra meşhur Çengelköy salatalıklarından satın alıyorum. Elimde salatalık poşetiyle yürürken insanlarında gülümseyen bakışlarını üzerimde hissediyorum. Eee... Buraya kadar gelmişken ünlenmiş tatların tadına bakmamak olmaz öyle değil mi? Gülümsemem ile karşılık veriyorum hepsine.

Tarihi fırınından da annem için tuzsuz, kendim içinde sade iki ekmek satın alıyorum. Fırından taze çıkmış mis gibi kokan ekmeğin kokusu aklımı başımdan almaya yetiyor.  Ekmeğin ucundan koparıp kokuyu taa içime çeke çeke yemeye başlıyorum.

Balıkçı restoranlarını görmeye alışkınım lakin midye için de özel restoranların olması beni şaşırtıyor.  Bendeniz ekmeğimi yiye yiye caddede yoluma devam ederken çok daha eskilere, izlediğim Yeşilçam filmlerinden esinlenen başka bir pastane ile karşılaşıyorum. Dışındaki envaı çeşit pastalar, acıbadem kurabiyelerini görünce tatlı krizim tutuveriyor. “ Daha yemek yemedin ne şimdi bu kriz “diye düşünen yüz ifadelerini görür gibiyim. Ekmeğin yarısını mideye indirince birden tatlı isteğim tutuveriyor işte. Pastanenin içine girince kendimi bir an 1950’den 1980’e uzanan bir nostalji yolculuğunda buluyorum. Dükkanın sahibi son derece nazik benim aval aval bakışlarımı fark edip, “Hoş geldiniz, size nasıl yardımcı olabilirim?” diyerek karşılıyor. Bende şaşkın halimden sıyrılarak,

“Hoş buldum, buradaki çeşitlilik ve nostalji şaşırttı beni. Kusuruma bakmayın. Bir de değişik lezzetler var” diyerek gülümsüyorum. Adam kendinden gayet emin bir şekilde başlıyor dükkanının renkli tatlarını anlatmaya.

“Elbette değişik özellikle Osmanlı’dan kalma lezzetlerimiz var. Mesela, keşkül Kanuni döneminde yüksek kalorili olması sebebiyle fakirlere dağıtılan bir tatlıymış. Keşkülün bademlisi var, biz ise acıbademlisini yapıyoruz.  Batonsalemiz de var. Ayrıca dondurmamız tamamen el yapımı hiçbir katkı maddesi kullanmıyoruz. Portakallı çikolatamız, bezelerimiz de meşhurdur. Size batonsale ikram edeyim” diyerek uzun pastane reyonunda yer alan çubuklardan uzatıyor. Sözlerine devam ederek,

“Yüzüme şaşkın şaşkın baktığınıza göre batonsale adını duymadınız. Annenize sorarsanız mutlaka hatırlayacaktır batonsale’yi. Özellikle nişan törenlerinin vazgeçilmez ikramlığıydı. Yaz düğünlerinde buz gibi limonata ile pastanın yanına tuzlu olarak eşlik ederdi” dedi. Tadına baktığımda nar gibi kızarmış uzun çubuğu yemeye doyamıyorum. Bir masaya oturarak geçmişe doğru keyifli bir yolculuk yapıyorum. Bu pastane gerçekten de beni alıp annem ile rahmetli babamın nişan törenlerine taşıyor. Nişan pastasının yanında limonataların yanında ne güzel de duruyorlar asil ve kendinden emin bir şekilde. Bir süre dalıp gidiyorum. Sonrasında anneme bir sürpriz yapmak için batonsale satın alıyorum. Acıbadem kurabiyesi ile portakallı çikolatada eşlik ediyor bu Fransız kökenli tuzlu çubuğa. Ben ise tercihimi dondurma aşığı olarak limonlu, karadutlu dondurmadan yana kullanıyorum. Dondurma sefasının ardından dükkan sahibine verdiği kıymetli bilgiler için teşekkür ederek ayrılıyorum elimde Çengelköy salatalık, ekmek, batonsale, acıbademde oluşan torbamla. Sokaklarını geze geze kendimi yine Boğaz’ı görebileceğim bir yerde buluyorum. Uzun caddede yürürken balıkçıları fotoğraflıyorum. “Rastgele “ diyerek onların balık tuttuklarındaki coşkuya ortak oluyorum. Çocuklar gibi sevinip hoplayıp zıplıyoruz. Yolda yürürken karşıma bir kilise çıkıyor. Rum Ortodoks Aya Yorgi Kilisesi tabelasını görüyorum. Ama kapısı kapalı olduğundan içeri giremiyorum. Bu kilisenin 1830 yılında Bizans Manastırı’nın yerine inşa edildiğini ve denizden haç çıkarma törenlerinin bir tanesinin de burada yapıldığını buluyorum internetten yaptığım araştırmalardan. Dışından fotoğraflarını çekerek, ayrılıyorum bu endamlı binanın önünden.  

Artık dönüş yoluna geçmek zamanıdır, diyerek başka bir yeri tanıtmak üzere pastaneleri, fırını, balıkçıları, kokoreç restoranları, balıkçıların gülen yüzleri, çeşmesi, kilisesi, Tarihi Çınaraltı Çay Bahçesi ve meşhur salatalıklarıyla benim gibi nostalji sevenlerdenseniz, bu şirin semtimize doyamayacağınızı belirtmek istiyorum. Rast gele Çengelköy’e diyerek mutlaka ziyaret listenize ilave etmenizi tavsiye edip, Üsküdar’a gideceğim otobüsüme binmek üzere yola çıkıyorum.

devamını oku