başında çelgisiyle geçtiğinde
baktım, gözlerinde yaban yaseminleri
ben bir adını soracaktım
sadece nasıl çağrıldığını
vişneçürüğü entarisini soracaktım
manastırdan yaşlı kızlar ilâhiler okuyordu
ben orada, çok dingin ve çok çekkin
tirşe renkli bir dağın altındaydım
bir anda kurbağalar korkuyla kaçıştı
baktım, gökte çığlık çığlığa şeytankuşları
zeytin ağacının gölgesine sığındım
öyle melankolik öyle yalnız
kızarmış kiklalarla dolu bir masada
gradosu yüksek erik şarabıyla oynaştım
kesmedi, üstüne bir de Üçbudak tütünü sardım
sonra odama çekildim bir başıma
dışarıda ürkünç kara köpüklü dalgalar
yatağımın yanında giden bir pavurya
baktım, pencerede yalgın bir suret
umarsız bakan bir yalvaç mı ne
gümüllerden buğday kokuları
ötelerden bir oynak gırnata
belli ki köyde bu akşam çengüçegane
oysa ben, “gitme” diyecektim
bir adını soracaktım