h. ihsan sönmez h. ihsan sönmez

Sokak Köpeği Dilemma

Ruhumdan çalınan düşleri geri almadan, asla yaşamış sayılmam. Yokluğun kaç şehir terk ettirdi ve kaç şehir daha terk ettirecek parmak hesabım yetmiyor. Dalgın ve tutkun ikilem, iki makas arasında kalarak, esrarengiz yöne ayrılsa bile geride kalan gümüşi renkli gönül raylarında, kara kalem biçimsiz gölgelerimi, saat başı anı yüklü katarlar çiğniyor.  Demir tekerleklerin duygusal uğultusunda, ara sıra da fantastik istasyonlara uğruyor, edilgin ve tedirgin kurgularım...

Çetrefil dünyanın gerçekle gerçeküstü arasına sıkıştırdığı aziz tutkularım, düşündükçe deli alacasına döndü. Ruhumun, yalan söylediğine inanmış gibi davranıyorum. Gelgelelim onun ateşi eninde önünde kendini ele verecek. Gerçeğin mumu karanlığa, düşün mumu aydınlığa kadar yanar mı? Bilmiyorum. Bomboş olduğuna inanarak, düşlerime bir insanlık boşluk da ben veriyorum ama gel gör ki zaman boşluğu kaldırmıyor! 

Kara gün ağartır hâlimi, düşkün sokak köpeğiyle paylaştım bugün. Üç adım önümde, iki saat boyunca yüzüme baka baka yürüyen küçük sahipsiz sokak köpeğinin iyiliğini hiçbir zaman unutmayacağım? Unutmayacağım, çünkü ikimizin de bilmediği bir içgüdüyle sadece ikimizin bildiği son anıyla, o çay bahçesinin önüne getirip sonra uzaklaştı yanımdan.

O kadar dalgınım ki gülsem mi kendime acaba? Ha... Ha... Ha! "Hoş geldiniz" diyen garsonun yüzüne falcı sezgisiyle yalancı baktım. Falcı deyince aklıma geldi: "Falcıya geleceğini soranlar, istemeden gelecek olaylara dair falcının söylediğinden bin kat daha doğru olan kendi sezgilerini engeller." Her zaman gülümseyen yüzüme alışkın çocuk, tuhaflığımı anlamış olmalı ki çayı masama bıraktıktan sonra endişeli ve kaçamak gözlerle, durumumu uzaktan çaresiz izliyor. Yüzümde nasıl bir ifade var acaba? Gözlerim yıkıntı hâline alışkın virane köy evine mi benziyor? Zevkini gözlerimin iki santim altında çıkaran keder, mutluluğunun zirvesi için alnıma mı çıkıyor yoksa? İçinde bulunduğum anın ötesini göremeyen ve kendini nasıl kandırdığımı bildiği için mi zoraki gülümsüyor yüzüm? Bir fırsatını bulur da aynaya bakınca fark ederiz nedense görüntümüzü. İyi hâlim, sakalım bir karış; kötü hâlim saçlarım yarım metredir.

Kalbim, sensizliğin ve sessizliğin son deminde gürültüyü yararak, saygısız bedenimi terk edecek gibi atıyor. Şu masada oturmuştuk seninle! Yine aynı yerde duruyor. İşte en zayıf noktalarımdan biri. Zayıflık genellikle güvensizlik ve kontrol edilemez bir duygu ve davranış olsa da o da bir ihtiyaç sanki. Küçük ama çok gizli bir zevk verdiğini bildiğiniz sürece! Gizli zevkim için, anısı olan bu masaya oturmak istedim. İstemez olaydım keşke? Karşılıklı duran iki sandalyenin birinde anlamını yitirmiş bir gurur, diğerinde bir yüzü nefret diğer yüzü aşk, sevgi olan saygın ve baygın büyülü avuntu oturuyordu. Oturacak yer bulamadığımdan yan masayı seçtim.

Ahtapot kollarındaki ilişkinizi, her zaman uzaktan seyretmek daha yararlı olabilir mi? Evet. 

Anı masasına sırtımı dönerek diğer masaya oturdum. Dergi ve gazeteleri yarım saat içinde gözden geçirdim. Güncel durum- düşündüğüm eski arkadaşlarım için de – bütün dalkavukluğunu ve bazı dostlarımı da sırtlanmış gidiyor. Kaygısız geçerek, özlediğim çayları peş peşe içtim. Çocuk bahçesini, kaldırımlardan geçenleri, sekenleri ve duvarlardaki tabloları izledim. Kolayca vazgeçemediğim aşk ve akıl dışında her şey yerli yerinde.

Çekici ama utangaç bir kız, cesur görünen ama kaygılı gençle, nargile kokulu salonun içerisine birlikte girdi. Çekingen ve ürkek gözlerle, masalara göz attıktan sonra yanımdan geçerek anı masama karşılıklı oturdular. Anlamını yitirmiş gurur kendine gelerek baygın büyülü avuntuyu derin uykusundan hemen uyandırdı.

" Uyan ... Kalk hadi... Gün bizimdir... Geldiler! “ 

‘’Bakışlar aşka yönelikse çelişkili etkiler yaratabilir. İlginin gücü kişiyi sıkabileceği gibi düşsel bir korkuya dönüşüp acınacak duruma da düşürebilir insanı."  Belleğim sözlüğünden bu alıntıyı yaparak yorumsuz gezinmeye başladı. Sandalye saltanatını kaybeden gurur ile avuntunun, masanın yanındaki eski toprak küpün içine saklandığını ne yazık ki gördüm! 

Hiçbir şeyden habersiz sevgili iki insan, inanıyorum ki sevdiklerini bu masada olmasa da başka bir masada birbirine söyleyecek, elleri tenlerini sarıp benliklerini aştığında, toprak küpün içinden sarkan ahtapotun gizli kolları, her ayrılıkta boğazlarını, terk ettikçe daha fazla sıkacak!

Masadan kalktım hesabımı ödedim. Sokak köpeği Dilemma beni bekliyordu. Geri dönüp ikimiz için garsondan iki kesme şeker istedim. Beklerken de ahtapotla göz göze geldim. Başımı iki yana sallayarak nedensiz güldüm ve dışarı çıktım. Şekerin birini kendi ağzıma diğerini Dilemma’nın ağzına attım ve hayatla dalgamızı geçerek tren garına kadar birlikte yürüdük…

devamını oku