Bir
hikaye düştü geçmişten
Köklerimiz
paslanmış, gülüşler sahte
Peşimde
sesler ve serzenişler…
boz
bulanık akar nicedir zaman
Sergüzeştim
filmlere mezat olmuştu
Aşkım
Borobudur yeşiller içinde
Tutsaklığım
sahil sekoyası
Beni
içten içe sömüren bu vahşet
Beni
dünyaya avere etmişti
Tılsımlı
yalnızlıklar hamletmiştim
Ölürsem
cebren giderim diye
İzinde
bir yüreğin yemin etmiştim
Giderse
cebren ölürüm diye
Bir yaz
günüydü, unutmam
Şehrin
yüksek bir tepesinde
Güneş
kavrukluğumuza şaşkın
Kelebekler
bizden illallah etmişti
Uzun
uzun bakamamıştı gözlerime
Heliosu
tenimde hissetmiştim
Kararlı
ılgıtlar gibi hazırlanmış meğer
“Seni
sevmiyorum galiba...” demişti
Gözlerime
değil gözlerine bakarak…
Aşkın
duvarından bir sahne geçti
O
sahnenin Afifesi ‘ydi
Mathilda!..
Yüreğinde
myosotis
Dilinde
beyaz krizantem
Gitti
ve gelmedim
çıldırtmıyor
artık beni bu kirli geçmiş…