emel akbaş emel akbaş

Er Ryan'ı Kurtarmak

Devam eden II. Dünya Savaşı sırasında üç oğlunu da savaşta kaybeden bir annenin hayatta kalan son oğlu James Ryan’ın eve dönmesi için ABD ordusu tarafından başlatılan kurtarma görevinin anlatıldığı Steven Spielberg imzalı savaş filmi.

Film başlarken ilesiyle birlikte askeri anıta giren yaşlı bir adam görünür ve hemen ardından, birçok eleştirmen ve izleyiciye göre belki de sinema tarihinin en epik savaş sahnesi izleyiciyle buluşur. Fransa’ya yapılan Normandiya Çıkarması için Omaha Sahili’ne çıkmayı hedefleyen ABD askerleri, daha kıyıya varamadan Alman makineli tüfeklerinin açtığı ateşe hedef olur. Denizin de tuttuğu göz önünde bulundurulduğunda; kan, kusmuk, kopan uzuv ve etrafa dağılan organlarla birlikte izleyici bir anda kendisini savaş alanının içinde buluverir. Tanklarını kıyıya çıkaramayan ABD askerleri, çok fazla kayıp verir.

Çıktıkları iki sahilden diğeri olan Utah Sahili’ne inen ABD askerlerinin ise kayıp vermeden rahatça çıktıkları, bir sonraki sahnede keyifle kahve ve sandviçlerini tüketmelerinden anlaşılır. Her bir askerin ölümü ve yaralanması objektif bir şekilde gösterilen savaş sekansı o kadar başarılı ki filmi izleyen savaş gazileri gerçeğe çok yakın olduğundan ve uzun süre etkisinde kaldıklarından bahseder. Bu etki; kolu kopan askerin, üzerine yağan mermilerin ortasında yerdeki kolunu arayıp, sanki daha sonra lazım olacakmış gibi yanına almasından ve ölen askerlerin balıklarla birlikte kıyıya vurmalarından rahatça görülür. Bine yakın figüranın rol aldığı, yaklaşık 20 dakika süren Omaha Beach sahnesi için 12 milyon dolar harcanmış ve uzuvları kopan askerleri canlandırmaları için ampute insanlar kullanılmıştır.

Filmin ana konusu ise taziye mektuplarının yazıldığı ofiste, aynı aileden 3 askerin öldüğünün fark edilmesi ve durumun Albaya (Bryan Cranston) bildirilmesiyle başlar. Konu Pentagon’a kadar ulaşır ve zavallı kadının aldığı üç ölüm haberine bir yenisini daha eklememek adına hayatta kalan son oğlunu Er Ryan’ı kurtarma görevi başlatılır. Görevin asıl amacı, Amerikan halkına moral olmaktır. Paraşütçü James Ryan’ın, belirlenen görev alanına inemediği öğrenilir. Birlik, tek bir kişinin hayatı için hepsinin canının tehlikeye atılmasından dolayı duydukları rahatsızlığı sürekli dile getirir. Tanımadıkları bir adama ayrıcalık tanımayı ne kadar istemeseler de göreve sadık kalıp yola koyulurlar.

Birlikteki askerlerin karakterleri, çıktıkları yolda aralarında yaptıkları konuşmalardan rahatlıkla analiz edilmektedir. Uzun uzun konuşmalar yerine kurdukları birkaç diyalogdan, içinde bulundukları psikolojik durum hakkında çıkarım yapabilir. Filmin en başarılı yanlarından biri de tüm yan karakterlere zaman ayrılmasıdır.

Önce kimsenin hakkında bilgi sahibi olmadığı Yüzbaşı Miller, geçmişte öğretmen olduğundan bahseder. Sorumluluğundaki askerlerine komutandan ziyade öğretmenleri gibi yakın davranıyor. Sert, aksi komutan yerine sakin bir komutan olması bile filmlerdeki klişe yüzbaşı karakterinden oldukça uzak olduğunu gösterir. Askeri eğitimi henüz yeterli olmayan Upham, Almanca ve Fransızca tercümanlık yapması için birliğe dahil olur. Hal ve hareketlerinden görev için hazır olmadığı ilk görüşte anlaşılan Upham, birliğin içindekiler tarafından dışlanır. Filmin en akılda kalan karakterlerden biri olan keskin nişancı Jones, tetiğe basmadan önce sürekli Tanrı’dan bahsettiği şiirsel dualar eder. Aralarında, Tanrıya olan inancı en kuvvetli karakter Jones gibi gözükmektedir. Görev sırasında dinlenmek için durdukları zaman Jones’un, gözlerini kapatır kapatmaz uyuduğunu gören arkadaşlarının “Vicdanı rahat olduğu için rahatça uyuyabiliyor.” şeklinde bahsetmeleri de bu düşünceyi destekler. Wade, ölen askerlerin künyeleri arasında Ryan ismini arayan takım arkadaşlarının poker oynar gibi eğlenmelerine sert tepki gösterir. Gösterdiği tepkiden ve doktor (sıhhiye) olmasından dolayı empati yeteneğinin diğerlerinden daha gelişmiş olduğu görülebilir.

Birlik yoluna devam ederken Alman bir aile, birlikten yardım ister. Caparzo (Vin Diesel), takım arkadaşlarının tüm uyarılarına rağmen onları dinlemez ve yeğenine benzettiği küçük kıza yardım etmek için kucağına alır. İçinde bulunduğu savaş psikolojisi sebebiyle mantıklı düşünemez. Alman sniper tarafından vurulur ve birlik orada ilk kaybını verir. Caparzo’nun, babasına yazdığı mektup kendi kanına bulanınca, ölümünden sonra Caparzo’nun adına takım arkadaşı Wade, mektubu yeniden yazar. Mektuptaki detaylar, askerlerin birbirine karşı duydukları sorumluluğu da göstermektedir. Filmde sıkça kullanılan “fubar” kelimesine, tercüman olmasına rağmen anlam veremeyen Upham, bazı şeylerin yalnızca kitaplardan değil aynı zamanda tecrübe edilerek öğrenilebileceğini fark eder. “Düzeltilemeyecek kadar mahvolmuş.” şeklinde dilimize çevrilebilen fubar, kötü sonuçlar doğuran durumlarda kullanılan bir kısaltma anlamına gelmektedir.

Filmin gerçekçi taraflarından biri de Boş kahramanlık yerine, yaralanan askerlerin yerde “Anne, anne… Eve gitmek istiyorum!” şeklinde can çekişip; annelerine, karılarına, kardeşlerine kavuşabilmek için sarf ettikleri hayatta kalma çabalarıdır. Düşmanı görebilmek için kasaturaya sakızla ayna yapıştırmaları ve tankları patlatmak için gres yağıyla kapladıkları çorapla yapışkan bomba yapmaları da filmde zekice kullanılan detaylardan birkaçını oluşturmaktadır.

Ryan, tüm uğraşların sonunda bulunur fakat görev alanını terk etmemekte ısrar eder. Birlik de Ryan ve takım arkadaşlarının yanında köprüyü savunmaya karar verir. Cephane taşımakla görevlendirilen Upham, ölümüne korktuğu için cephaneyi arkadaşlarına ulaştıramaz ve onun yüzünden iki arkadaşı ölür. Mellish’i öldüren Alman askerinin, bıçağı vahşice saplamayıp sakince batırmasından, Alman askerini kötü göstermek yerine ABD askeri gibi savaş ortamında bulunmaktan ve can almaktan memnun olmadıkları gösterilir. Her iki taraf da istediği için değil, mecbur kaldığı için birbirini öldürmektedir. Aynı şekilde merdivenlerde korkarak oturan Upham’ı gören Alman askeri hiçbir şey yapmadan yanından geçer. Serbest bıraktıkları Alman askeri, sonlara doğru Yüzbaşı Miller’ı vurduğunda, Upham’ın karakterinde kırılma noktası yaşanır ve ilk kez silahını ateşler. Başta Yüzbaşı Miller olmak üzere kendisini kurtarmaya gelen birçok arkadaşını kaybeden Ryan’ın yıllar sonra; karısı, çocukları ve torunlarıyla birlikte askeri anıta ziyarete gelip, kendisini sorgulamasıyla film son bulur.

Doksanlarda altın çağını yaşayan yönetmen Steven Speilberg imzalı Saving Private Ryan, yayınlandığı 1998 yılından sonra birçok II. Dünya Savaşı konulu oyun ve filme ilham olduğu gibi, savaş türündeki yapımların yeniden popüler olmasında kilit rol oynadı.
Er Ryan rolü için Amerikan görünümüne sahip, bilinmeyen bir aktör aranıyordu. Role seçilen Matt Damon’ın, Saving Private Ryan gösterime girmeden önce oynadığı Good Will Hunting filmiyle En İyi Senaryo Oscar ödülünü kazanıp bir gecede yıldız olacağı bilinmemekteydi.

Yönetmenin bir önceki savaş filmi Schindler’s List (Schindler’in Listesi) ile birlikte çalıştığı ve yıllar boyu birlikte çalışmaya devam edecek görüntü yönetmeni Janusz Kaminski, harika bir iş çıkarıp En İyi Sinematografi dalında Oscar ödülünü kazanır. Akademi Ödülleri’nde elde ettiği 11 adaylıktan beşini kazanan film, yönetmen Spielberg’e ikinci kez “En İyi Yönetmen Oscar” heykelciğini getirir. Tüm zamanların en iyi savaş yapımları arasında gösterilen film, askerlerin yalnızca cephedeki psikolojisine odaklanmakla kalmayıp aynı zamanda savaşın korkutucu yüzünü de tüm çıplaklığıyla izleyiciye aktarıyor. Bu özelliğiyle, aynı türdeki birçok yapımdan sıyrılır. İyi bir senaryo, auteur yönetmen ve yüksek bütçeyle neler yapılabileceğine dair en iyi örneklerden biri sayılan Saving Private Ryan, sinema tarihine adını altın harflerle yazdırdı. Her sinemaseverin hayatında en az bir kez deneyimlemesi gereken yapım hem kritiklerde hem de gişede yakaladığı başarıyla bir dönemin en unutulmaz filmlerinden biri haline gelmiştir.

devamını oku