Epey zaman arayan bilir sevinci.
Şehrin arasına konmuş, yapay da olsa orman; bu aralar sıkça adımladığım şen geçit. Yeşilin her tonu, her mevsim birbiriyle muhabbet ediyor. Özünden uyumlu gülümseyişiyle şarkılar fısıldayan bir ruh ziyafeti oluyor doğa.
Şu devrilmeyecek güçte duran çam ağacının bütün dalları yeşil olmasına rağmen aralarında bir kısmı kurumuş. Tatlı bir kahverengiye dönmüş kısım, yıpranmışlığının cazibesi ile anlaşılır rengine boyanmış, kısa cümlelerle bir şey mi söylüyor?
Tecelliyat dilenip tam karşımda duran toprak yola, birbirine bakan ağaç gövdelerine, bir yerlerden haber getiren su sesine yöneliyorum.
Ah, konuşan bizler değiliz!
Hakikaten güzeli çok özledik. Duvarlardan aşağı doğru akan sukulentler, sanki durup biraz daha bakarsam ayağıma gelecek kadar gayretli. Bir an heyecana kapılıp sertleşen bütün gönülleri yeşile çağırmak istiyorum. Güle, dikene, şu palmiye yelpazesine…
Bu yaz kendimi gölgelerine çok sakladığım, sükûneti içinde bulabilmelisin öğüdünü veren serviler, meşeler, sevince de üzüntüye de katlanacak gücü hiç esirgemediler.
Türlü seçenek varken aklımı başımdan alan bu ahenkle çimenlere oturup dakikalarca dinlediğim tatlı esintiyi diğer bahara kadar saklamak isterdim kalbimde.
Dokunmak için yeltendiğim olduysa da, tek bir dala bile kıyamadım. Kendini özgürce sunmuş lavantalar… Ki zaten işte yanımdalar.
Yukarısı, gök penceresini kapatmış ağaç dallarından aşağı süzülen gün boyası o ışık. Göz mü dayanır! İşte, kâinat kurulu, aşk lambası görevde…
Bu önümde, hemen ayakucumda bulduğum yeni doğmuş meşe palamudu artık benim mi? Ah benim küçük ve şirin sevincim! Sonsuz âlemlerin sahibi bahtiyarlığın imzasını mı atıyor! Seni gönülden alıyorum…
Neden bu geç kalınmışlık, diyorum.
Ey günahkâr insanlığın acıttığı yeryüzü, yağmur yağmur ağlayan kötülükler, baş edemeyeceksiniz! İnanıyorum. Kalpleri çeviren o güç, fidan dikmeyi asla unutturmayacak maşuklardan haberdar.
Nazlı nazlı düşmek için vaktini bekleyen sarı yapraklar, serildiğiniz yerde yeni bir umut başlıyor. Yağmurun bıraktığı koku ile temaşa edip naşideler naşidesi sezginizi de içime çekerken bütün bunlar bizim için mi hayranlığıyla sanatkârınıza teşekkür ediyorum.
Hu kuşu, ardıç, dağ bülbülü göğün yolunu tutmuş…
Toplu bu çağırışı duyan gelsin, muhabbetini kaybeden koşarak gelsin fakat merhametini kaybedenler asla! Zira aşk zikriyle hemhal olan her canlının vebali kalacak kursağımızda. Bu, yeryüzüne serilmiş, gönüllerce okunmayı bekleyen ayetlerin telaffuzunu doğru yapamazsak dünya tutuşacak. Hal böyle devam ederse daha kurulmadan mizan, herkes yanacak.
Korumak sahiplenmeyi gerektirir. Kıyan, kirleten, yağma eden güzelliğin düşmanı değil de nedir?
Bırakalım özel günleri, son kullanma tarihi olan hediyeleri.
Sevdiklerimize ihtiyacını armağan edelim.
Sen ey ne yapacağını bilen, yerden yükselmiş, betonla yarışan yakışıklı, bilge ve ilelebet gövdesine muti ceviz ağacı! Sadece bir yaprağını uzanıp dua gibi avucuma alıversem.
Şu kusursuz rengin, şeklin gözlerime sunulmuş mealim…
Kokun ibadetim!