Orhan Bora anısına…
…
2.Bölüm
Zaman zaman yeni anne ve babası olacak kişilerin yanına gider onların dünyada yaptıklarını izlerdi. Bu sefer seçtiği ailesi maddi açıdan oldukça iyi durumdaydı, sağlıklarına da çok özen gösteriyorlardı, birbirlerine saygılı güzel insanlardı, bir an önce kavuşmayı arzuluyordu. Derken bir gece beklenen gerçekleşti artık annesinin rahmindeydi. Bu seferki hayatında bilinç seviyesi daha yüksek olacağından emindi. Zamanla büyümeye başladı… Annesinin hislerini algılıyor, dışarıdaki tüm sesleri duyuyor ve mutlu oluyordu. Günün birinde yine o ses belirdi ‘hazırsan gidelim...ʼ Siyahın sonsuzluğunda o güzel parlak ışıkların arasındaki kesesinden çıkıp dünyada gözlerini açmanın vakti gelmişti. ‘Ta taaam işte yeniden buradayım’ dedi. Annesi onu kucağına aldı uzun uzun baktı, öptü, ağladı ve ‘Soley canım bebeğim’ dedi. Bu sefer Fransa’nın Amiens şehrinde dünyaya gelmişti. Aradan yıllar geçti Soley büyüdü, yetişkin ve çok güzel bir kadın oldu. Tüm hayatı neşe ve mutluluk içinde geçiyordu fakat zaman zaman gereksiz sinir krizleri yaşıyordu. Kendi işini yapıyor, kendine yeterince vakit ayırıyordu. şık olduğu adamla(Marc) ile birlikte yaşıyor ve birbirlerini çok seviyorlardı. Eh bir de şu gece terlemeleri, sürekli yorgunluk hissi, zaman zaman gelen göğüs ağrısı olmasaydı, her şey daha da güzel olacaktı. Marcʼın ısrarlarına dayanamayıp hastaneye gitmeye karar verdi, testleri yapıldı. Sonuçları öğrendiğinde doktora baka kaldı ve ‘Nasıl ya, lenfoma mı? Kanser miyim yani. Aman tanrım bu nasıl mümkün olduʼ dedi. Dünyası başına yıkılmış bir halde kendini Claraʼnın yanında buldu. Clara en yakın arkadaşı ve yoga hocasıydı, onunla vakit geçirmek, uzun uzun sohbet etmek, meditasyon yapmak çok rahatlatıyordu Soleyʼi. Claraʼya durumdan bahsedince gözlerindeki yaşlara engel olamadı. ‘Neden bu benim başıma geldi, her şey yolunda gidiyor derken birden nasıl bunu yaşıyorum?ʼ Clara cevap vermedi, saatlerce ağlayıp durdular. Çok geçmeden Soley hastanedeki tedavisine başladı, bu duruma alışmaya ve onu kabul etmeye kararlıydı. Belli haftalarda hastaneye gidip radyoterapi-kemoterapi alıyordu, sonrasında kendini yorgun ve halsiz hissetse de pes etmeye niyeti yoktu. Ofisine geçip projelerini çizmeye devam ediyordu. Hem ofisteki iş arkadaşları da ona moral veriyordu, onlar Soleyʼi patron olarak değil, bir arkadaş olarak görüyorlardı. Derken bir gün Clara, Soleyʼin ofisine gelip kendisine bu durumdan kurtulabileceğini tek yapması gerekenin kendisine inanması gerektiğini söyledi. Bir nedeni olmalıydı, ‘vücudun sana bu tepkiyi veriyorsa, seni bu hastalığa sürüklediyse, bir nedeni olmalı Soley. Bunu da bilinçaltında bu hastalığa neden olan olayı bularak çözeceğizʼ dedi. Birlikte Clara’nın stüdyosuna doğru yola çıktılar. İkisinin de içinde büyük bir heyecan vardı. Kendinden emindi Soley, içten gelen bir dürtü bu durumu çözeceğini söylüyordu. Meditasyon odasına geçtiler. Soley en sevdiği yasemin kokusunu buhurdanlığa dökerken Clara da mumları yakıyordu. Arkada hoş bir müzik eşliğinde matlarının üzerine oturdular. ‘Derin bir nefes alıp ver, şimdi seninle bir yolculuğa çıkıyoruz Soley, sana sorduğum sorulara ilk aklına gelen cevaplarla karşılık verʼ dedi Clara.
-Tamam hazırım.
-Lenf hastalığa sahip olsan en kötü ne olur Soley?
-En kötü ölürüm herhalde, bilmem ki hiç düşünmedim…
-Evet, elbette düşünmedin ama senin sonsuz ruhun bunu bilir, izin ver müdahale etmeden sorulara ilk o cevap versin. İlk gelen cevaplar emin ol ondan geliyor. Devam edelim, eğer ölürsen ne olur?
-Dünyadaki bu mutluluğu ve sevgiyi doyasıya yaşayamadan ölmüş olurum. Ben içimde bir coşku hissediyorum aslında bu duygular üzerine daha da yoğunlaşıp yaşamak üzerine. Hasta olduğum halde onu bile göz ardı edip yoluma devam etmeye çalışıyorum çünkü ben mutluluğu yaşamayı seviyorum. Bu durumu hüzünlü ve kederli bir şekle de getirebilirdim elbette ama ‘hayırʼ içimde bu durumla baş edebilecek bir güç var ve o güçle doyasıya yaşamak istiyorum…
-İşte bu! Senin bu duyguyu idrak edebilmen için; bilinçaltın, içindeki ruh sana bu duyguyu doyasıya yaşayabilmeni hatırlatmak için seni hasta etti. Asıl bu hastalığı sen kendine çektin Soley, tek bir amacın vardı ruhun artık hayatın asli öneme sahip yanları (Mutluluk ve sevgi) üzerine yeniden odaklanması gerektiğinin hatırlamak… Bunu artık biliyorsun. Bu duyguyu artık görüyorsun değil mi?
-Evet, görüyorum hissediyorum ve kabul ediyorum. Şimdi bu hastalığa teşekkür et ve artık ona ihtiyacın olmadığını söyle.
-Sevgili lenfoma bu hayatımda bana sevgiyi ve mutluluğu hatırlamamda yardımcı olduğun için sana sonsuz Şükranlarımı sunuyorum. Artık sana ihtiyacım yok. Sevgiyle seni uğurluyorum.
Derin bir sessizlikten sonra Clara ‘Müthiş değil miʼ diyerek içindeki coşkuyu paylaştı. İkisinin de içinde bir huzur vardı. Stüdyodan ayrılırlarken Soleyʼin aklına akşam Marcʼla yiyeceği yemek geldi. Daha eve gidip hazırlanacaktı. Bütün günün yorgunluğunu duşta atıp güzel bir yemek yenecekti.
-Clara sen de gelsene güzel bir yemek yiyelim, hem bu hastalığı yenme zaferimizi kutlamış oluruz.
-Soley müthiş birisin sen, daha şimdiden yendiğini söylüyorsun. Seni çok seviyorum arkadaşım. Ama akşama gelemeyeceğim stüdyoda dersim var.
Soley hazırlanmak için evin yolunu tuttu. O kadar mutluydu ki bunu hemen Marcʼla paylaşmak istiyordu. Eve vardığında Marc çoktan hazırlanmış Soleyʼi bekliyordu. Baya da şık görünüyordu. Soley de hemen hazırladı ve çok şık bir restorana gittiler. Tüm şehir ayaklarının altında, ışıklar adeta gülümsüyor gibiydi. Bugün yaşadığı olayı anlattı Soley, gerçekten harika zamanlardı adeta bir kutlama yemeğiydi. Derken birden Marc cebindeki yüzdüğü çıkardı Soleyʼin gözlerinin içine baktı ve ‘sonsuza kadar benimle olmayı kabul eder misinʼ dedi. Soley şok geçirmiş hiç beklemediği bir teklifle karşı karşıya kalmıştı. ‘Elbetteʼ dedi. Aradan bir kaç ay geçmedi Soley ve Marc evlendi. Her şey çok güzeldi. Bir gün hastaneye gittiler yeni testler yapıldı, doktor sonuçlara bakarken Soley bir yandan hastalığının geçmiş olduğunu hissediyor diğer yandan kafasındaki ses ‘hadi oradan be iki gözünü kapayıp bir şeyler hissettin diye koskoca hastalığı mı yeneceksin sankiʼ diyordu. Ama kendinden emin olan hastalığı yenmiş olduğu hissiyatı içindeki sesi susturmayı başarıyordu. Doktorun ağzından çıkacak o kelimelere odaklanmışken beklenen cevap geldi. ‘Bu bir mucize, hanımefendi hastalığınızdan eser yok, bundan sonra sadece kontrol amaçlı gelmenizi isteyeceğim.’ ‘Tanrım sana binlerce kez şükürler olsun. Bu hayatı yaşamayı çok seviyorum ve bana bu gücü verdiğin için binlerce kez şükürler olsun’ dedi. Artık eski ama daha mutlu yaşamına geri dönmüştü Soley, ara sıra seminerlere katılıyor spritüel konulara merak salıyor, kitaplar okuyor, filmler izliyordu. Yoga ve meditasyonu tabii ki aksatmadan devam ettiriyordu. Soley günün birinde hamile olduğunu öğrendi, hem de ikiz bebekleri olacaktı. ‘Bundan daha güzel ne olurʼ dedi ve bebeklerini beklemeye başladı. Sağlıklı bir 9 ayın sonunda Eric ve Nancy dünyaya geldi. Çifte mutluluk, tüm ailenin gözleri onların üzerinde büyümelerini izlediler. Yıllar geçti çocuklar 5-6 yaşlarına geldi, Nancy çok naif uslu ve neşeli bir çocukken Eric tam tersi agresif somurtkan ve hiç bir şeyden memnun olmayan bir çocuktu. Eric ile ilgilenmekten kendine vakit ayıramıyordu Soley, böyle devam ettikçe çevresinde kimse kalmıyordu, ara sıra kahve içmeye gelen komşuları bile gelmez olmuş, Soley kendini iyice yalnız hissetmeye başlamıştı. Bu davranışları bir yerden tanıyordu Soley ama nerden gediğini bilemiyordu. ‘Yani elbette hepimizin içinde bu negatif duygular var, olmasa zaten bu duygunun ismini tanımlayamazdık ama Eric neden bu kadar yoğun yaşıyordu, daha da önemlisi neden bu çocuğun davranışı ve hareketleri beni bu kadar kızdırıp sinirleniyordu, ‘çekip gidesim geliyor bazen ama çocuklarım onlar bırakamam kiʼ diye düşünüp duruyordu Soley. Çocuklar okula gittiğinde meditasyona başladı, en sevdiği şeydi çünkü meditasyon yapmak. Gününü daha güzel geçiriyor ve huzur buluyordu. Bir anda telefonu çaldı, okul müdürü acilen okula gelmesi gerektiğini söylüyordu. Marcʼı aradı ve apar topar okula gittiler. Dehşet verici bir manzara, bu gerçek olamaz!!! Binadan düşen bir taş benim biricik Nancyʼmin başına isabet etmiş ve oracıkta kanlar içinde yığılmıştı benim çocuğum. Bu gerçek miydi?
‘Hayır, hayır, değil tabi ki saçmalamayın ya bayılmıştır yani bir şeyi yoktur. Hem ambulans nerede? Çocuğumun başından çekilin!’diyerek Nancyʼnin yanına geçti. Buz gibi vücuduna dokundu. Dona kalmıştı, ne yapacağını bilmiyor, ne diyeceğini bilmiyor, sadece Nancyʼnin yanında ağlıyordu. Eric de babasının kucağında ağlıyor ama Marc büyük bir ciddiyetle olaya soğukkanlı yaklaşıyordu. Ambulans gelince hastaneye gidildi ama ne fayda… Nancy, çoktan melek olmuştu bir kere. Eve döndüklerinde Soley hala kendinde değildi. ‘Öldü mü benim meleğim? Marc lütfen bana bir şey söyle öldü mü? Gitti mi? Sanki bu olayı yaşayan ben değilim de bir başkası, sanki…’ derken uyuyakaldı Soley. Rüyasında birden değişik bir hissiyatın farkına vardı “Türkiyeʼde yaşayan bir adamı gördü adı Kani idi. Ama bu benim! Nasıl şimdi bu adam gibi hissediyor olabiliyorum ki? Kani miyim ben? O da ne Kani’nin annesi ve babası, babası mı öldü? Ah canım ya, gencecik yaşta babasını kaybetmiş. Bu çok büyük bir acı, tabi hissediyorum, ‘BUNDAN DAHA KÖTÜ NE OLABİLİR’ mi dedi o? Yani ben, ben olan o, bunu mu sordum gerçekten? Gerçekten babamı kaybetmek daha büyük hangi acıyı yaşayabileceğimi mi sordum? Ve sanırım cevabı da aldım! Nancyʼim gitti… Onu kaybettim, minik meleğimi kaybettim.” diye devam ederken uyandı Soley. Bu da neydi böyle? Rüya, evet ama sanki rüya değilmiş gibi.. Clara, Soleyʼe destek için onun evine geldi, güzel bir sofra hazırladı ama Soley hiçbir şey yemek istemiyordu, yani böyle bir durumda nasıl yemek yenirdi ki zaten. ‘Boş ver, gel oturalım hem sana rüyamdan bahsedeceğim’ diyerek gördüğü rüyayı anlattı Clara’ya. Clara önce Soleyʼe sıkıca bir sarıldı, sonra da insanların bu hayata geliş amacından bahsetti. Clara’ya göre insanların var olma nedeni Oʼna kavuşmaktı. Zaten Oʼndan kopmuş olan bir ruhu taşıdığımızı söyledi. “O, derken kimden bahsediyorsun Clara, anlamıyorum.” dedi Soley.
- Ben Oʼna ‘O’ diyorum. Tek ve bir olan, sen istersen buna Tanrı, Allah, Enerji, Öz, Yaradan, Varlık da diyebilirsin.
-Tanrı desek daha iyi anlarım sanırım bu anlatacağını.
-Tamam, Tanrı diyeyim o halde. Benim inancıma göre Soley, ilk başta sadece Tanrı vardı. Tek ve birdi. Her şeye gücü yeten tek Oʼdur. Ve her zaman öyle kalacaktır. Tanrı ruhları yarattı. Ruhların içerisine de kendinden bir parça koydu. Yaratma ve her şeyi bilme gücü verdi. Ama ruhlar dünyaya geldiğinde, insan bedeni içerisine girdiğinde bu gücün kendisine verildiğini unuttu. Hayatta istediğini verenin de alanın da kendi düşüncesi olduğunu idrak edemedi. Kötü bir olay yaşayınca nedenini kendinde aramayıp dışarıyı suçlamayı, daha kolay olanı tercih ettiler. Amacı Tanrıya ulaşmak olan ruhun bu yolculuğunda, dünyada yaşadığı bu olaylar onları daha da karmaşaya sürükledi. Sen sanıyor musun ki ağzından çıkan olumsuz bir kelimenin borcunu ödemeyeceğini? Einstein’ın söylediği bir söz var çok da hoşuma gidiyor; ‘İnsanoğlu ağzından çıkan cümlelerin, beyninden çıkan düşüncelerin bütün evreni dolaşıp tekrar ona geri döndüğünü bilse, eminim çok daha dikkatli olurdu.ʼ Bu cümle çok şey anlatıyor aslında. Bu olumsuz düşünce ve sözcükler sadece Tanrıya ulaşmamızı engelliyor. Tekrar tek ve bir olmak istiyor bu ruh. Bu dünyada her sorunun bir cevabı mutlaka vardır. Cevapsız soru asla kalmaz.
- Ne yani kızımın ölümünü de mi ben istedim sence?
-Belki de evet Soley, çok korkunç gibi geliyor olabilir ama sen daha dünyaya gelmeden önce ruhlar âleminde yaşayacağın hayatı görüp kabul edip öyle geliyorsun. Çünkü bu acıdan da alman gereken dersler var. Sen dersini alana kadar da bu acı seninle birlikte gelecek. Ne zaman çözersin bu sorunu, o zaman özgür olursun, o zaman ruhun bu dersi anlar kabul eder ve yoluna devam eder.
-Clara kafamı çok karıştırıyorsun. Ben nerde ve ne zaman kabul ederim böyle bir şeyi?
- Şu rüyana geri dönelim istersen, Kani mi demiştin ismine gördüğün kişinin?
-Evet Kani.
-Bu rüya sana bir mesaj veriyor Soley. Kani’nin babası öldüğünde Kani isyan edip ‘Bundan daha kötü ne olabilir?ʼ demiş. Kani’nin aslında sen olduğunu hissetiğini söyledin. Ve öyle de zaten, sen Kani idin, geçmiş yaşamından bir kesitti sadece o Soley. O isyanının bedelini bugün bu dünyada ödüyorsun farkında mısın? Babanın ölmesinden daha kötü kızının ölmesi oldu. Buradaki dersini al, isyan etme artık ki ötesini yaşama.
-Ay yok bu kadarı bana fazla geliyor Clara, algılayamıyorum lütfen sonra konuşalım.
-Tamam, canım arkadaşım, istediğin zaman hazır hissettiğin zaman gel ben stüdyoda olacağım.
Clara’yı yolcu ederken kafasının içinden o rüyada gördükleri vardı. ‘Gerçekten o kişinin hayatını da yaşamış olabilir miyim’ diyordu.. Of, Soley yaa... Bilmiyorum şimdi bunu düşünme boş ver.
Aradan aylar geçti, zaman ne kadar hızla geçse de Nancyʼnin acısı geçmiyordu. Yani ilk günkü gibi değildi elbette ama bitmiyordu hüzünlü hissiyatı. Bitmesindi zaten, minik yavrusuna ihanet etmiş olurdu yoksa… Clara’nın stüdyosuna gitmeye karar verdi. O çok iyi bir dosttu, anlattıkları çok uç düşünceler olsa da dinlemesi hoşuna gidiyordu. Tekrar onun yanına gitmeye karar verdi. Clara yine stüdyoyu tütsülemiş, etraf mis gibi ada çayı kokuyordu.
-Hadi biraz daha anlat bakalım başka neler çıkacak dedi Soley.
-Ahaha canım, hadi anlat demekle olmaz ki bu işler, biz konuşmaya başlayalım öğrenmen gerekenler zaten çıkar ağzımdan merak etme.
Bu kız gerçekten çok değişik bir enerjiye sahip ama çok seviyorum pisliği diye geçirdi içinden Soley.
-Tamam,arkadaşım o zaman sana soruyorum, dünyaya gelmeden önce yaşayacaklarımızı kabul edip öyle dünyaya geldiğimizi söyledin.
- Evet, aynen öyle.
-Nancyʼde küçücük yaşta kafasına bir beton parçasının düştüğünü görerek mi geldi yani bu dünyaya?
-Nancy’nin de yolculuğu buydu, o da bu hayatta yaşadıklarını kabul edip dünyaya öyle geldi. Belki diğer bir yaşamından gelen borcu bu şekilde ödüyordur bilemeyiz. Ayrıca bugün sen Nancyʼnin annesiyken diğer yaşamda o senin baban olabilir, hiç birimiz yok olmuyoruz önce bunu bir kabul edelim. Farklı rollere bürünüyoruz. Aynı dünyada büründüğümüz roller gibi, Anne Soley, Arkadaş Soley, Patron Soley, Eş Soley... Bir sürü versiyonun var değil mi? Benim yanımda davrandığın gibi çocuğuna davranmıyorsun ya da iş yerindekilere, peki neden? Aslında hepsi biziz bunu kabul edelim. İyi de kötü de, hepimiz tekiz.
-Aslında böyle düşündüğümde Nancyʼnin acısı azalıyor biliyor musun? Yani onun ruhu da bunu yaşamayı seçti.. Bizim ailemizle bu dünyada bu zamanda bu kadar yaşamayı seçti ve gitti. Herkes özgür. Tabii yaa Clara, böyle düşününce rahatlıyorum çok iyi geldi. Hadi devam et anlat daha da. Mesela gördüğüm rüyadaki adamın ben olduğunu söyledin, o halde o adamın yaşadığı hatıraları neden bilmiyorum, yaşadığı evi ailesini, üzüntüsünü, sevincini?
-Biliyorsun aslında ama hatırlamıyorsun.
- Hatırlatabilir misin?
-Tabii bunun da seansları oluyor arkadaşım geçmiş yaşamlarına dönüp bakıyoruz.
-Hipnoz yani.
-Hayır, hipnoz değil, regresyon.
-Yani şimdi gidip internette araştırıp kendi başına uygulamaya kalkma sakın, bilen kişi ile yapman daha iyi.
- Ericin neden bu kadar agresif bir çocuk olduğunu bulabilir miyiz mesela?
-Bence evet. Çünkü Eric senin oğlun ve buradan da öğrenmen gereken bir ders var. Boşuna yaşamıyorsun bunu. Hastalığını yaşadığın gibi… Herkes hayatına giren çıkan herkesin bir nedeni var.
-Eric üzerinde çalışmak istiyorum.
-Tamam, yarın gidelim bir tanıdığım var regresyon seansları yapıyor.
-Yarın değil, gel şimdi gidelim.
-Haha, âlemsin ya tamam dur arayayım. Müsaitse gidelim.
Terapisti aradığında müsaitlik olduğunu öğrendiler ve onun stüdyosuna doğru yola çıktılar. Stüdyoya vardıklarında onları çok tatlı bir kız karşıladı. Bekleme odasında seans sırasını beklerken Soley biraz gergindi, kafasından ‘ne yapıyorsun kızım yaʼ gibi o hiç susmayan kızla didişip duruyordu.
-Soley Hanım sizi odaya alabiliriz.
İşte seans sırası ona gelmişti. Odaya geçti, rahat bir koltuk vardı. Terapist çok güven veren ve hoş bir kadındı. Terapist Soley’e sorular sormaya başladı.
-Sorunun nedir?
-Oğlum çok agrasif ve negatif bir çocuk.
-Şimdi koltuğa uzanmanı ve sesimi takip etmemi isteyeceğim.
Soley koltuğa uzandı ve terapistin sesine kendi bıraktı. Birden kendini bir ofisin içerisinde gördü, biraz gergindi. ‘Aa Kani bu, daha önce rüyamda gördüğüm kişiʼ diye geçirir içinden. Terapistin yönlendirmesiyle agresif ve negatif oğlunun hissettirdiği duyguyu aramaya başladı.
-Bir kadın, çok şiddetli bir şekilde bağırıyor, hem de herkesin içinde bana bağırıyor. Patronmuş bu kadın. Off bu kadar hakaret fazla, dayanamayıp istifa etti.
Soley bu sırada terapiste olayları aktarıyordu. Terapist de şöyle söyledi:
-Hayır, lütfen istifa etme, sana bağıran o kişiye bak, onu o olarak olduğu gibi kabul et lütfen. Hem seni neden bu kadar rahatsız hissettiriyor ki bu durum onu araştır bakalım?
Soley bu hissiyatı araştırmaya başladı. Onu asıl rahatsız eden herkesin içinde aşağılanmasıydı. Böyle olunca özgüvenini yitiriyordu ve kimsenin onunla konuşmayacağını düşünüyordu. Bu düşüncesini paylaştı terapistiyle.
- Yalnızlık korkusu yani dedi terapist.
- Belki de evet bilemiyorum.
- En iyi yol oradan uzaklaşmak mı?
- Bilmiyorum belki değil.
-Şimdi o yalnız kalma ve özgüvenini yitirme duygusunu serbest bırakmanı istiyorum. İstifa etmektense alternatif olarak ne yapmak isterdin?
- O kişiye gidip ne derdi olduğunu öğrenmek isterdim.
- Harika hadi gidip sor bakalım.
-Kocası ona çok şiddetli davrandığı için artık onun normal halinin bu olduğunu, aslında beni kırmak istemediğini kişisel algılamam gerektiğini, bundan sonra daha dikkatli davranacağını kendinin farkına vardığını söyledi.
-Biraz daha rahat mısın?
-Evet, yani istifa etmek istemiyorum. Aksine oradaki arkadaşlarıma bu kadının derdini anlatmak istiyorum.
-Ona olan öfken geçti mi?
-Evet.
-Harika o zaman hadi gel senin yaşamına yansımasından bahsedelim biraz. Sen o zamanda o kadının enerjisini serbest bırakamadığın için bugün oğlun olarak karşına çıkıyor. Ama daha da zorlu çünkü patronuna yaptığın gibi oğlunu bırakıp kaçamıyorsun. Bu da seni iyice sinir ediyor. Çünkü yalnızlık yaşamana neden oluyordu.
-Çok doğru söylüyorsun, oğlumdan sonra tüm komşularım benimle olan bağlantılarını kopardı, yani gerçekten yalnızlık çekiyordum. Ama artık bu duygumun farkındayım ve kabul ediyorum.
Soley seans çıkışı Clara’ya yaşadıklarını anlatıyordu. Sanki böyle hayal gibi ama değil gibiydi de. ‘Çok teşekkür ederim arkadaşım bu yolda yolumu aydınlattın sorunlarıma destek olduğun için ‘dedi. Ardından ekledi, ‘Acaba biz eski yaşamlarımızda karşılaşmış mıydık Clara?‘ Belki de kim bilir? Bir gün onu da inceleriz deyip birbirlerine gülümsediler. Ve tabii günden güne Ericʼin davranışları sakinledi, daha uyumlu ve neşeli bir çocuk olmaya başladı. Komşular gelip gitmeye başladı hatta yeni arkadaşlar edindi Soley. Bu seferki Yolʼu biraz daha zorluydu farkına vardı ama yine de çok mutluydu. Çünkü bunu yaşamayı o seçmişti, Tanrı’ya şükranlarını arttırdı. Günün birinde Oʼna geri dönme umuduyla yaşamaya devam etti.