Çocukluğumdan beri dünya dışı varlıklarla ilgilenirim. Yayımlanan kitapları okurum, haberleri okurum, filmleri izlerim, tartışmalara katılırım… Bu konuda çok duyarlı olduğumu söyleyebilirim. Ancak aynı zamanda aklı başında olmaya da çalışırım, yani bir bakıma aklı önemseyenlerdenim desem yeridir. Kanıtların yetersiz olduğu alanların nasıl da bulanık bilgilerle kirlendiğini ve giderek anlaşılmaz hale geldiğini de bilenlerdenim. Bu işin doğasında var. Bu bir yandan beni ürkütüyor ama öte yandan merakım da dinmiyor. Acaba dünya dışı varlıklar bizi ziyaret ediyor mu?
Sanırım bu soruyu merak eden bir ben değilim; o kadar çok insan var ki, öğrenince şaşırıp kaldım… Elbette bu kadar tartışma ve bulgu olunca insanın kafası karışıyor. Hangisi sahici, hangisi uydurma bilemiyorum. Uydurmayı şöyle böyle fark ediyorum ama sahici olandan emin olamıyorum. Sanırım bu kaygıları başkaları da taşımışlar ki, MUFON adı verilen uluslararası bir örgüt kurulmuş... Olaylara bilimsel yöntemlerle yaklaşmayı seçmişler… İşte bu pek hoş!
Evrenin sonsuzluğu düşünülünce dünya dışı bir hayatın olmadığını savunacak değilim. Şüphesiz ki dünya dışı hayat var. Ben bundan eminim. Benim için sorun, dünya dışı zeki yaşamın olup olmayacağı sorunudur. Ona da ikna oldum olacağım gibi... Ama dünya dışı zeki türlerin yeryüzünü ziyaret ettiği konusunda şüphelerim var çünkü gezegenler arası seyahat pek zor. Einstein’in teorileri üzerinden bakarsak, yaşam olasılığı olan gezegenlerden dünyaya ulaşmak için ya uzay/zamanın bükülmesi gerekir ya da ışık hızında seyahat edilmesi gerekir. Yeryüzünün zeki türü olan insan için bunların ikisi de şu an olanaksız. Belki başka gezegenlerdeki zeki türler, gezegenler arası seyahat için olanaklar bulmuşlardır, bilemiyorum.
Öte yandan antik dönemdeki bazı kalıntıların, yazıların, inançların, tanıklıkların dünya dışı seyahati imleyen yanlarını da önemsiyorum. Antik uzay astronot kuramı ilgimi çekiyor diyebilirim. Şüphesiz bu kuramı savunanların kitapları ve hazırladıkları belgeseller kimi zaman çelişkiler içeriyor. Söylemleri de belirsizlikler oluşturuyor ama yine de onları yok sayamıyorum. Çocukluğum “Tanrıların arabaları” kitabının moda olduğu bir dönemde geçti. Bu fikirlere yakınım. Hatta Sümer mitlerine dayanan dört kitaplık bir roman serisinin de yazarıyım.
Mitlerin çoklu tanrı anlayışları ve tanrıların hayatlarını anlatma biçimlerini incelediğimde, tanrıların dünya dışı varlıklar olduğunu kabullenmeyi dışlamıyorum. Hatta kullandıkları teknolojinin yanlış anlaşıldığı fikrini de önemsiyorum. Ama bir yandan da bunların inançlarla bağlı düş gücü olduğu fikrini yanlışlayamıyorum. Roman yazarı olarak ben birçok düş kurgusu yapıyorum, birçok rüya görüp onları kurgularımda yazıyorum. İnsan zihninin düş gücü beni şüphelendiriyor. İnsan kolaylıkla yanılabilir, önyargısı nedeniyle olanları farklı değerlendirebilir. Pareidolia diye dillendiren, nesnelerle anlamlı biçimler görmek, örneğin yüz görme eğilimimiz de yanılma ihtimalini bir kenarda tutmamız gerektiğini gösteriyor. Acaba baştan dünya dışı varlıkların geldiğine ikna oldum da bu nedenle mi mitleri yahut kalıntıları buna göre mi değerlendiriyorum diye bir iç sorgu da yaşıyorum. Öte yandan tersi bir şüphe de yaşıyorum. Belki de dünya dışı ziyaretçiler fikrinin insanlar arasında alay konusu olması nedeniyle, bulgular yahut mitlerde onların izini görmekten kaçınıyor olabilirim.
Zihnimizin birçok düğümü var ve insan aklın yasalarına göre düşünmekte zorlanıyor. Bu Bacon’dan beri bilinen bir zorluk şüphesiz… Ama bir şeyin gerçek olup olmadığını da belirlemek gerekir. Bir ölçüt oluşturmak gerekir. Ben bu ölçütü aklın yasalarına uygunluk ve yaşamda karşılığı olması olarak belirledim. Dünya dışı varlıklar konusuna da bu ölçütle yaklaşmayı seçiyorum. Peki, dünya dışı varlıkların dünyayı ziyareti aklın yasalarına aykırı mı? İşe bunu tartışmayla başlayacağım.
Evren insanın aklının alamayacağı bir çoklukta… Dolayasıyla sadece dünyada yaşam olduğu fikri akla aykırıdır. Bu yüzden evrende birçok yaşamın olduğundan eminim. Panspermia teorisi yaşamın gezegenler arasında taşınabileceğine dikkat çekiyor… Bunun yaşamda karşılığı da var. Dünyaya düşen göktaşları içinde mikroorganizmalara benzeyen şeyler tespit edildi. Dolayasıyla evrende hayatın yaygın olduğu fikri akla da uygundur, yaşamda da karşılığı vardır diyebilirim. En azından ben buna ikna olmuş durumdayım
Peki evrende zeki yaşam mümkün mü? Hayat evrilip zeki yaşama yeryüzünde dönmüştür. Bir şey bir kez olduysa yine olur. Eğer başka gezegenlerde yaşam oluşmuşsa zeki yaşama evrilmesi pek mümkündür. Bu akla uygundur. Dünyada olduğuna göre yaşamda da karşılığı vardır da diyebilirim. Bu açıdan dünya dışı zeki varlıkların olduğunu söyleyebilirim. Bu benim bir şeyin gerçekliği ölçüme uygundur. Ayrıca canlı hayatın ne kadar dirençli olduğunu özel koşullarda bulunan yaşam formlarından da anlaşılabilir. Hatta uzay istasyonunun camındaki mikro organizmaların yaşadığının bulunması da bu fikri destekleyecek bulgulardandır.
Geriye zeki yaşamların yeryüzüne ziyaret etme becerileri kalıyor. İşte bu konu şüphelidir. Bir yandan dünyanın 4,5 milyar yaşı olduğu düşünülürse, evrenin yaşıyla kıyaslanıp daha önce evrim geçirmiş canlıların gezgenler arası yolculuk yapacak teknolojiye ulaşma olasılığını kabul etmeye eğilimliyim. Bu mümkündür. Türümüz yani Homo spiens için iki yüz bin yıllık bir geçmişten söz edilir. İnsansıları da hesaplarsak en fazla 5 ya da 6 milyona geri götürebiliriz. Bu insan türü için çok zaman gibi görünüyor ama evrensel boyutta yok gibidir. Dolayasıyla çok eski zamanlarda başka gezegenlerde ortaya çıkan zeki canlıların teknoloji geliştirmek için türümüze göre çok fazla zamana sahip olabileceğini dışlamak istemiyorum. Bu akla aykırı değildir. Sadece yaşamda karşılığını belirlemek zordur.
Tam da burada yeryüzündeki bazı buluntuların yaşamda karşılığı olduğuna bizi ikna edeceğini söyleyenleri duyar gibiyim. Çok eski zamanlarda gök gemilerine benzeyen çizimler ya da dünya dışı varlıkları betimleyen şekiller üzerinden bu tartışma yapılabilir. Ancak burada yanılma payını unutmamak gerekir. Belki biz onları öyle olduğunu varsayacak biçimde görmeye eğilimliyiz. Bazıları bizden önce yeryüzünde zeki bir yaşamın olduğunu ve küçük buzul çağında yok olduklarını söylerler. Bu buluntuların onlarla ilgili olması da mümkündür. Göksel cisimlerle uyumluluğunu onlar kurmuş olabilir. Biz bunları dünya dışı yaşamla ilişkilendiriyor olabiliriz.
Nasca çizgileri gibi oluşumlara sıra gelince… Uydular sayesinde gökyüzünden görülen birçok şekil olduğuna eminiz. Bunları yapanların gökten görülmek istediği fikri de akla uygundur. Ama bunların dünya dışı yaşama kanıt olması şüphelidir. Gökten gören birileri için yapılmış olması, göklerde gezen bir uygarlıkla da ilişkilendirilebilir. Daha önceki uygarlığın gök araçları yapmış olması pek mümkündür. Dolayasıyla antik dönem işaretleri mutlaka da dünya dışını işaret etmeyebilir. Ama edebilir de… Olasılıkçı bakmak gerekir. Belki de gerçekten yerküreyi çok önceleri birçok dünya dışı tür ziyaret etti. Bunu da yok sayamayız.
Çağımızdaki kaynağı belli olmayan gök cisimlerine sıra gelince… UFO’lar şüphesiz ki gittikçe daha çok görünmekte ve gittikçe daha çok görüntü ortaya çıkmaktadır. Hatta hükümetler bile bazı açıklamalar yapmak durumunda kalmıştır. Bazı ziyaretlerin görüntüleri pek ikna edicidir. Bazı tanıklıklar da öyle… Ama birçoğu bizi kandırmak için uydurulmuş şeylerdir ve sanırım bunları elemek gerekir. Dünya dışı ziyaret bir inanca dönüşmemelidir. Bunun belirtileri de vardır hatta birçok yazar ve konuşmacı, birçok eşya üreticisi veya toplantı düzenleyicileri, birçok müze kurucusu bu fikirden para kazanmaktadır. Paranın işin içine girmesi bilgi bulanıklığını daha çok artırmaktadır. Bu yazarlar, konuşmacılar vs… Dünya dışı yaşam inancının din adamları gibidirler. Bu tür insanlar beni ürkütüyor ne yazık ki…
Aslında dünya dışı ziyaretten de biraz ürküyorum desem yeri var. Dünya tarihinden biliyoruz ki yeni bir yerin keşfedilmesi o yer için pek hayırlı değildir. Kolaylıkla sömürge haline getirilir ve kaynakları iç edilir. Orda yaşayanların kültürleri veya yaşam tarzları yok edilir. Hatta bazen kendileri de yok edilir. Bu yüzden dünya dışı ziyaretin masum olmaması pek mümkündür. Sömürgecilik bu tür ziyaretlerin olumsuzluğunun yaşamda karşılığını oluşturur. Üstelik böyle büyük zahmetlere katılarak gelinmiş olmasının da bir neden olsa gerekir. Akılla bunu açıklamaya kalktığımızda aklımıza gelen şey kaynak arayışıdır. Dünya dışı ziyaretin sömürgecilikle benzerlikleri ürkütücüdür. Karşılaşmaları sınıflandıranların anlatıları ve tanıklıklar da bu korkunun boşuna olmadığını gösterir. Eğer gerçekten dünya dışı ziyaretçiler varsa bu tehlikeli bir şeydir.
Kimileri bizim teknolojimi geliştirmek için yardım etmeye yönelik bir ziyaret olduğunu söylemektedir. Bu da mümkündür. Hatta özellikle ABD hükümetinin onlarla işbirliği yaptığına yönelik dedikodular dolaşmaktadır. Bugün kullandığımız bazı teknolojik aletlerin onların sayesinde geliştirildiğini söylemektedirler. Bazı açıklamalara göre uzayda bir gerilim vardır ve bu gerilimin taraflarından biri federasyon denilen bağlaşmadır. Federasyoncular bizi kendilerine bağlamak için hazırlamaktadırlar. Hatta bu teorilerin sahipleri Uzay Yolu dizisi gibi dizilerin boşuna yapılmadığını iddia etmektedirler.
Başkaları da uluslararası güçlerin dünya devleti kurmak için, dünya dışı bir tehdidi kullanmak istediklerini varsaymaktadır. Bunlara göre, aslında dünya dışı bir şey yoktur sadece bunun olduğunu gündemde tutmak, türümüzün onlara karşı bizi koruyacak olan bir otoriteye ikna olmamızı sağlayacaktır. Hatta bunlar History Canal’ın reklamsız yayın yapıyor olmasının nedeni olarak da bunu göstermektedirler. Bu tarihin ilkelerine uygundur. Yaşam alanları tehlikeye girince tür otoritenin yanında yer alır. Otoriteler böyle bir tehdit yoksa da uydururlar.
Ama ben dünya dışı ziyaretçilerin olma olasılığını, uydurulma olasılığına göre daha yüksek buluyorum. Bence dünya dışı ziyaretçiler geçmişte yeryüzünü ziyaret etmiş olmalıdır. Bu yüksek bir ihtimaldir. Bugün de ziyaret ediyor olabilirler. Bu da yüksek bir ihtimaldir. Eğer ediyorlarsa bu ziyaretlerin nedenini bilmek isterdim doğrusu… Bu konuda çok kaygılarım var. Özellikle kaçırılma olayları ve anlatılar insanı kaygılandırıyor. Ziyaretlerin masum olmadığını düşünenlere yakın duruyorum. Ama belki de bu boş bir kuruntudur. Monoton hayatı renklendirmek için zihnimizin bilinmezliğe düşkünlükten kaynaklanan ilgisidir. Bu da mümkündür. Her olasılığa açığım.