emel akbaş emel akbaş

Cinema Paradiso

Cinema Paradiso, Giuseppe Tornatore'nin senaryosunu kaleme alıp yönettiği 1988 yapımı bir İtalyan filmidir. Filmin başrolünde ünlü Fransız aktör Philippe Noiret oynamaktadır.  Sahne, baş karakter Toto'nun orta yaşlarından sonraki sürecine odaklanmaktadır. Sonsuz Akdeniz görüntülerinden limon sepetinin olduğu bir masaya çekilir kamera. Yıllardır görmediği oğlunu arayıp Alfredo isimli eski bir dostun ölüm haberini vermek isteyen yaşlı bir kadın oturmaktadır bu masada. Telefonla ulaşmayı başaramasa da söyleyecekleri genç bir kadının dilinden ulaşacaktır artık ünlü bir yönetmen olan oğluna:

– Annen aradı. Uzun uzun konuştuk. Otuz yıldır onu ziyaret etmediğini söyledi. Seni görmek istediğinde Roma’ya gelecekmiş.

– Sadece bunu söylemek için mi aramış?

– Hayır. Alfredo adında birinin öldüğünü söyledi. Cenazesi yarınmış. Kim o? Akraban mı?

Alfredo'nun öldüğü haberini telefonda alan Toto, önce bir sessizlik içine gömülür ve hemen ardından hayatının bir hesaplamasını yapmaya başlar. Toto, için bu ölüm her şeyin yeniden hatırlanmasına sebep olur ve Toto'nun bakışları seyirciyi seneler önceye götürür.

Toto ile birlikte II. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasına giden seyirci Toto’nun çocukluk dönemini izlemeye başlar. Babası savaş sırasında Rus cephesine giden Toto, annesi ve küçük kız kardeşiyle Sicilya'nın bir köyünde yaşamaktadır. Bu küçük çocuğun en büyük eğlencesi kasabanın sineması olan "Cinema Paradiso" yani Cennet Sineması'dır. Toto, çocukluğunda kilisede papazın yanında görev yapmaktadır ve bu görevi tamamen mecburiyetten yerine getirmektedir. Boşluk bulduğu her an Cennet Sinemasının makinisti Alfredo'nun yanına gitmektedir. Toto'nun hayali bir gün bu makinenin başına geçmektir. Alfredo ile arkadaş olmaya çabalayan Toto, sonunda bunu başarır ve Alfredo'yu ikna ederek makineyi çalıştırmayı öğrenir. Alfredo, başlangıçta Toto'nun bu görevi yapma isteğine karşı koymuştur. Ona göre bu görev ve bu kasaba, onun bütün ömrünü tüketmiştir. Bu yüzden Toto'nun da onun gibi yitip giden bir ömrü olsun istememektedir. Ancak Toto inatçı ve kararlıdır ve her ne olursa olsun bir makinist olacaktır. Hikâye Toto’nun gözünden anlatılmaktadır ve bu küçük çocuğun gençliği ile ileri yaşlarındaki hayatına tanıklık edilir. Yönetmen bu süreci, değişen toplumu, sinema ve sinema seyircisi üzerinden anlatmayı tercih etmiştir. Yıllar içerisindeki değişimleri sinemaya gelen seyirci kitlesinin hal ve hareketlerinden okumak mümkündür.

Komedi ve dramın iç içe olduğu filmde yan hikayeler aracılığı ile romantizme de yer verilmiştir. Filmde işlenen aşk hikâyesi ile birlikte aşkın bir sabır ve teslimiyet ile birlikte yaşandığına dikkat çekilir. Diğer taraftan mesafelerin sabrı tükettiğine, teslimiyete bir noktada izin vermediğine de değinmektedir.

Tüm kendi başınalığına karşın zaman bu sıradan yerleşkede de hızından bir şey kaybetmiyordu. Yıllar aldıkları ve verdikleriyle geçip gitmiş, Alfredo sinemada çıkan bir yangın sonrasında gözlerini kaybetmiş, tekrar yapılan şık sinemanın yeni makinisti olan Toto ise ona bu çocuksu isimle hitap edemeyecekleri kadar büyüyüp Salvatore olmuş, üstüne bir de âşık olmuştu. Hem de Alfredo’nun âşık olunması gereken son kişiler olarak addettiği bir mavi gözlüye! Salvatore şimdi, izlediği sayısız aşk filminden birinin içindeydi işte. Ne var ki, Alfredo’nun da dediği gibi gerçek hayat filmlerdeki gibi değildi. Aşılması gereken engeller, alınması gereken kararlar vardı. Sonra, birilerinin gitmesi gerekiyordu hep. Mavi gözlü Elana üniversite için başka bir şehre, Salvatore ise askerlik için çok daha uzak bir şehre…. Hayat gençliğinizin baharında mutluluğunuzun zirveye çıktığı bir anda ‘mutlu son’ diye kesilip huzurla arkanıza yaslanmanıza izin vermeyecek kadar gerçekti ve gidenler gittikleri yerlerden döndüklerinde, geri dönen, bırakılmış duygular değil gidenlerin bedenleriydi. O yüzdendir ki Alfredo, Salvatore’ye “Git! Terk et burayı. Burası lanetlendi. Devamlı bir yerde yaşayınca dünyanın merkezinin orası olduğunu sanıyorsun. Hiçbir şeyin değişmeyeceğini sanıyorsun. Sonra gidiyorsun. Bir yıl, iki yıl… Döndüğünde her şey değişmiş oluyor. Çark kırılmış, bulmayı beklediğin şey gitmiş, senin olanlar kaybolmuş oluyor” demişti.

Mesafeler yüzünden aşkını yitiren Toto'nun bu kaybedişi, onun için bir dönüm noktası olmuştur. Alfredo'nun bir nevi emriyle Toto doğup büyüdüğü bu kasabayı terk etme kararı alır. Çünkü Alfredo dostunun bu kasabada eskiyip ölmesini istememekteydi. Ona göre bu kasabada yalnızca hayaletler vardı. Toto, Alfredo'ya göre bu lanetli kasabadan giderek başarmak istediklerini başarmalıdır; öyle de olmuştur. Yıllar sonra Toto başarılı bir yönetmen olarak seyircisinin karşısına çıkar.

Toto'nun yıllar sonra bu kasabaya dönüşü de hepimizin yaşadığı ya da bir zaman sonra yaşayacağı bazı duygulara tercüman olur. Toto seneler sonra döndüğü vakit her şeyin eskidiğini ve herkesin yaşlandığını görür. Alfredo’nun cenaze töreninde tüm kasaba bir araya gelmiştir ve bu sahnede kasabanın dünü ve bugünü arasındaki fark yönetmen tarafından bir tablo gibi gösterilir. Cenaze, sinemanın önüne getirildiğinde sinemanın yıkılmak üzere olduğuna ilk kez o an tanıklık edilir. Sinema da kasabanın sakinleri gibi yaşlanmış ve eskimiştir. Hatta sinema da yakın bir zamanda Alfredo gibi ölmeye hazırlanmaktadır. Burada geçen bir diyalogda sinemanın eskisi gibi rağbet görmediği, videonun, televizyonun onun yerini aldığı ve insanların artık sinemaya gitmeyi tercih etmediği anlatılır.

Filmin olay örgüsü kadar müzikleri de seyirciyi etkisi altına almıştır. Ennio Morricone'nin imzasını taşıyan müzikler, sinema dünyasının en duygusal ve en etkileyici müzikleri arasında kabul edilmektedir. Sinemanın bir mucize olduğunu anlatabilme gücüne sahip olan müzikler, filmin yüreğinize dokunmasına büyük katkı sağlamaktadır. 

devamını oku