raşit duran raşit duran

Bir GANDİ Duası ve Bizler

Bütün felsefi ve dini öğretilerin ve takipçilerinin en değerli eylemi, duadır. Basitçe, elleri semaya açmak ya da kaldırmaktan ibaret değildir dua. Dua; inancın özü, ümidin gücü, hazinenin anahtarıdır. “Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var.” (Furkan,77)

Duasını okuyup altındaki ismi görünceye kadar, “Bu duayı samimi bir Müslüman yapmıştır.” diye düşünmüştüm. Fakat Gandi, ismini okuyunca şaşkınlığım bir kat daha arttı. Merak edenler onun hayatına göz atarsa, bana hak vereceklerdir. Belki, onun duası üzerinden bir tespitte bulunma, kendimizi gözden geçirme fırsatı buluruz diye düşünerek onun duasını nazara vermeye niyet ettim. Maksadım ne Gandi’yi övmek ne de onu anlatmaktır. Gandi ve emsali şahsiyetlerin benim gibilerin övgüsüne ihtiyacı da yoktur.

Gandi (1869-1948) bir sıyam ve kıyam, aksiyon ve dava insanıdır. İnandığını söylemiş, söylediğini yaşamıştır. İnançta samimiyet ve içtenlik bu olsa gerektir. İnancın ve ümidin kendinde tecessüm ettiği biri kişi ve kişiliktir. Haklı olarak kendisine Mahatma (Yüce Ruhlu) demişler; düstur, ilke, prensip, dua merkezli bir hayat yaşamış, inancının ilke ve prensiplerine sıkı sıkıya bağlı kalmış bir Hindu’dur.

O, orucu hem bir ibadet hem de kıyamına, eylemine ve davasına kuvvet kazandırmak amacıyla yapmıştır. İngilizlerin Hint fakiri diye alay ettikleri bu insan, Britanya İmparatorluğunu şiddete başvurmadan aktif direnişle dize getirmiş hem Kast sistemine hem ırkçılık ve ayrımcılığa karşı savaş açmış hem de Hint kıtasının İngiliz işgal ve sömürüsünden kurtulmasına, bağımsız ve özgür bir Hindistan’ın kurulmasına öncülük etmiş ruhani bir liderdir. Sadece Hintlilerin değil, yaşadığı dönemde Müslümanların da hakkı için sonuna kadar direnmiş bir insan hakları savunucusu ve hürriyet savaşçısıdır.

Uyumadan önce her gece okumayı adet haline getirdiği duası şudur:
“Tanrım!
Güçlülerin yüzüne gerçeği söylemek için ve zayıfların alkışını ve sevgisini kazanmak için ve yalan söylememek için bana yardım et.
Eğer bana para verirsen mutluluğumu alma.
Eğer bana güç verirsen muhakeme yeteneğimi alma.
Eğer başarı verirsen alçak gönüllüğümü alma;
Eğer bana alçak gönüllülük verirsen saygınlığımı alma.
Görünen diğer yüzünü de görmeme yardım et.
Benim düşüncelerime katılmıyor diye bana karşı olanları hainlikle suçlayarak, onların karşısında suçlu duruma düşmeme izin verme.
Kendimi sever gibi diğerlerini de sevmeyi, diğerlerini yargılıyormuş gibi kendimi de yargılamayı öğret bana.
Başarılı olduğum zaman sarhoşluğuma izin verme. Başarısız olduğum zaman umutsuzluğa düşmeme izin verme. Daha ziyade başarısızlığı başarının öncesindeki bir deneme olduğunu hatırlamamı sağla.
Hoşgörünün, güçlerin en büyüğü olduğunu, intikam arzusunun zayıflığın ilk görünüşü olduğunu öğret bana.
Eğer paradan yoksun bırakırsan, benden umudu alma.
Eğer beni başarıdan yoksun bırakırsan, başarısızlığı yenebilmek için benden irade gücünü alma.
Eğer beni sağlık bağışından yoksun bırakırsan, inancın lütfunu benden esirgeme.
Eğer insanlara zarar verirsem, özür dileme erdemini; eğer insanlar bana zarar verirse, affetme ve merhamet gücünü ver bana.
Tanrım!
Eğer ben seni unutursam, sen beni unutma!”
Ne kadar bildik, tanıdık ve bizden bir dua!
Duanın; ilk satırdan son satırına kadar sanki bir müminin, bir Müslümanın sıfatlarını, vasıflarını, özelliklerini sayıyor gibi. Duanın her paragrafında bugün de ihtiyacını duyduğumuz, duymak istediğimiz, -hatta görmek istediğimiz- gerçek söylemler ve eylemler dile getirilmiştir.
Mesela, bizler de böylesi bir duayı seslendirebilmeliyiz.
Mesela, -seslendirebilmeli ve - bu gerçeklere uygun yaşayabilmeliyiz.
Mesela, biz de onun gibi “haklı olanlar güçlüdür” diyebilmeliyiz.
Mesela, yalana yalan, zulme zulüm diyebilmeliyiz.
Mesela, başkalarını da kendimiz gibi sevebilmeliyiz.
Mesela, kibirden arınıp, tevazua bürünebilmeliyiz.
Mesela, güce kavuşunca sarhoş olmamayı becerebilmeliyiz.
Mesela, farklılıklara hoşgörü nazarıyla bakabilmeliyiz.
Mesela, öfke anında kendimizi yenebilmeliyiz.
Mesela, hatamızı, kusurumuzu söylediklerinde; 
“Çeşm-i insaf gibi kamile mizan olmaz,
Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz.” (Talibi) diyebilmeliyiz.

devamını oku