Acaba yaşamın bir ritmi var mı? Eğer varsa bu ritmi nasıl anlayabiliriz ve daha da önemlisi bu ritme nasıl uyarız. Ritim, dediğimde “özel olarak düzenlenmiş zaman” demek istiyorum. Özel olarak düzenlenmiş demekle birinin düzenlemesinden daha çok, yaşamın doğasının sonucu olarak düzenlenmiş zamana odaklanıyorum. Elbette geniş anlamda zaman tartışmasına bu makalede yer vermeyeceğim; tartışmak istediğim şey, hayatın içsel ve dışsal koşullarıyla belirlenmiş zamansallığının belirlenip belirlenemeyeceğidir.
Anladığım kadarıyla canlılar ne kadar küçülürse, zamansal döngüleri de o oranda hızlanmaktadır. Yani mikro organizmaların zamanı bize göre çok hızlıdır. Canlı büyüdükçe zamansal döngüler o oranda yavaşlamaktadır. Bu cansızlar için de geçerli gibi görünüyor; bir atomun iç zamanıyla yıldız sistemlerinin zamanı arasında aklımızı zorlayacak bir fark var. Yıldız sistemlerinde zamansal döngüler atomsal döngülerle kıyaslanmayacak büyüklükte. Bakteriler ve bizim zamansal döngülerimiz de böyle karşılaştırılabilir işte. Kelebek için bir ömür bizim için yıllık tatil zamanına denk düşüyor neredeyse.
Demek ki bir insan için zaman, türümüzün doğasıyla belirlenmiştir öncelikle… Buna koşullara göre ortaya çıkmış ritim diyebiliriz. Türümüzün içsel koşullarının, dışsal koşullarla dengelenmesiyle oluşmuş özel bir ritim. Bu değişmez bir şey değildir elbette, çünkü içsel koşullar ve dışsal koşullar sürekli değişmektedir ancak yine de türün bireylerindeki kadar türün ortak ritminde belirleyemeyeceğimiz kadar hızlı değişimler olmasa gerekir. Aynı mekânda ve aynı zamanda yaşasalar bile, dışsal koşullar ortak olsa bile, içsel koşullar farklı olduğundan, insanların ritimleri birbirlerinden farklı olacaktır. Ancak türün ortak ritmi için bunu söylemek zordur.
Türümüzün zamansal döngüleri, diğer canlılarda olduğu gibi yaşadığımız gezegenin hareketleri ve koşullarıyla belirlenmiştir. Gezegenimizin güneşin etrafındaki döngüsü, bizim de zamansal döngülerimizi oluşturmaktadır. Özellikle mevsimler bütün canlıların zamansal döngülerini yani ritimlerini oluşturan koşulların başında gelir. Birçok canlı ilkbaharda ürer, birçok canlı mevsimlere göre ömür sürer… Bu insan için de geçerlidir ve bedenimiz mevsimlere göre düzenlenmiş içsel bir ritim oluşturur. Kışın yiyeceklerimizden daha fazla yağ yaparken, yazın daha çok terleme eğiliminde oluruz. Mevsim dediğimiz şey aslında ısı ve ışık koşullarıdır. Dolayısıyla türümüz de birçok canlı gibi ışık ve ısı koşullarına göre belirlenmiş genel bir ritmin parçasıdır. Sürekli uzamasına karşın ortalama insan ömrü yetmiş beş seksen yıl kadardır. On üç on dört yaşında üreme olgunluğuna ulaşırız.
Toplumların yaşamsal ritmi de bu genel döngülerden etkilenmiştir. Örneğin her toplumun ergenlik ritüeli vardır. Her insan bu ritmin bir parçasıdır. Gündüz canlısı olarak insan, ışıkla hareketlenir ve karanlıkla hareketleri yavaşlar. Ancak bu önce ateşin bulunması ve sonra elektriğin bulunmasıyla tamamen değişmiştir. Dolayısıyla ışık ve ısıyla belirlenen ritimde bozulmalar başlamıştır. Türümüzün ortak ritmi, yani ısıya ve ışığa dayalı ritmi türün genelinde içkinken, elektriğin bulunmasıyla bu durum temelden değişmiştir. Artık türün genel ritminin sınırları dışında yaşayan bireyleri vardır ve bu çok yaygındır.
Türün genel ritmi; türün gereksinimlerini belirleyen ısı ve ışığa dayalıyken, bireysel farklılıklar bu kadar olamazdı. Artık herkesin kendi istediği kadar ışık ve kendi istediği kadar ısıya sahip olması mümkündür. Dolayasıyla herkesin kendi kişisel ritmine göre bir hayat sürmesi de olasıdır. Diyebiliriz ki türün ortak ritmi bozulmuştur. Dolayısıyla türümüz ritim bozukluğu yaşayan bir türdür ve özellikle bireyleri arasındaki ritim bozukluğu birçok sorun doğurmaktadır.
Bu makalede bu sorunlardan biri olan insan ilişkileri konu edinilecektir. İlişkiler doğası gereği en az iki özneyi gerektirir. Dolayasıyla iki ayrı ritmi de içerir, çünkü her özne kendi doğasına göre bir yaşamsal ritme sahiptir. Bu ritim ısı ve ışık koşullarıyla belirlendiği dönemde üç aşağı beş yukarı birbirine denk gelebilirdi ama özellikle elektriğin bulunmasıyla artık bireyselleşmiştir. Kimileri sabaha kadar uyanık kalmakta ve gündüz uyumaktadır. Kimileri sabah erken kalkmakta ve bütün gününü birbiri ardına yetişmek zorunda kaldığı uğraklarla yaşamaktadır. Demek ki türümüz için ritim bir kargaşaya dönüşmüştür. Ortak ritimden artık söz etmek mümkün değildir.
Bu durumda ilişkiler kaçınılmaz olarak zorlanacaktır. Sözgelimi gece aktif olan ve gündüz uyuyan biriyle gündüz aktif olup gece uyuyan birinin ilişkisi çatışacaktır. Bu çatışma insanların kişiliklerinden çok zamansallıkla ilgili olacaktır ama bunun ayrımında olmayanların birbirini suçlaması kaçınılmazdır. Türümüz zihinsel ve ruhsal sağlığına yönelik özel bir savunma biçimi geliştirmiştir. Bir şey kötü giderse bunun sorumluluğu birine yüklenir. İkili ilişkilerde de böyledir. Söz gelemi iki sevgilinin ritmi birbirine uymadığında zamansallıkla ilgili çözüm aranmaz, daha çok diğerinin ahlaksızlığından, tembelliğinden, titizliğinden veya başka özelliklerinden suçlanmasına girişilir. Bu belki suçlayanı rahatlatacak bir şeydir ama sorunu çözmeyeceği ortadadır.
Ben buna ritim bozukluğu diyeceğim ve bunun ilişkilerin bozulmasının görünmez nedeni olduğunu iddia edeceğim. Sır tutmayı bildiğimden birçok insan benimle dertleşmeyi sever. Bu dertleşmelerde gördüğüm şey, diğer insanları suçlarken ritim bozukluğu yerine o kişinin özelliğini bir aşağılama olarak belirlemenin kolaylığıdır. Bu yargılamalar önünde sonunda ilişkiyi bitirmektedir. İlişkinin tarafları asıl sorunu görememektedir; sorun ritim sorunudur çoğunlukla… Bunu gönül rahatlığıyla söylüyorum çünkü eğer iki insan arasında dostluk varsa, sevgiliyseler ya da evlenmişlerse yahut kardeşseler, doğaları birbirine aykırı olamaz. Öyle olsaydılar bir arada duramazlardı daha baştan. Zaten ilişkilerin başlangıç dönemlerinde övgüler ve yüceltmeler görülmektedir. Sonra ritim bozulur ve bu bozukluk ilişkiyi sarsar.
Ritim bozukluğu her türlü ilişki için tehlikedir. Evliliklerde, sevgililikte, dostlukta, iş arkadaşlığında ve hatta yolculuklarda bile… Son Likya yolu yürüyüşünde bunu apaçık deneyimledim. Belim ağrıdığından topluluğun çok gerisinde kalan benimle, genç dinamik ve heyecanlı bir arkadaşımın hızlı yürüyüşü arasında kalan topluluğun yaşadıklarında bunu gördüm. Siz de hayatınızda ritim bozukluklularını görmüş ancak kavramlaştırmamış olabilirsiniz. Örneğin sabah erken kahvaltı yapan bir eşle geç yapmak isteyen eş arasında bir süre sonra gerilim kaçınılmaz olacaktır. Hızlı yemek yiyen biriyle yavaş yiyen arasındaki gerilimlerde olduğu gibi…
Bu açıdan bakıldığında bazı ilişkilerin bozulacağını görmek kehanet olmayacaktır. Gece geç uyuyan biri, ne kadar âşık olursa olsun akşamdan yatağa koşan biriyle önünde sonunda ayrılacaktır. Hızlı kavrayışı olan biriyle yavaş kavrayışı olan birinin de sonu bellidir. Tıpkı işleri çar çabuk bitirmek isteyen bir tez canlıyla tembelliği seven birinin ilişkisinin bozulması gibi… Anlayacağınız ritim sorunu yaşamsal bir sorundur ve ilişkilerde bozucu bir etkiye sahiptir. O halde ilişkilerin düzelmesi için belki ritim ayarı yapılabilir. Örneğin yürüyüş sırasında arkadaşıma biraz yavaş yürümesini önerdim, ben de biraz hızlı yürüyünce topluluğun sıkıntısı azaldı. Bu gerilimde kendi yürüyüş ritmini kaybeden yakın dostumun burnundan kan gelmesi, sorunun göz ardı edilmeyecek bir şey olduğunu ortaya koymaktaydı.
Peki, ritim ayarı nasıl yapılabilir? Yürüyüşte bu kolaydı, çünkü ortak geçireceğimiz zaman katlanılabilecek bir zamandı, yani bir hafta bile değildi. Ancak evliliklerde, dostluklarda, kardeşlikte, iş arkadaşlığında bu ayarı yapmak o kadar kolay olmasa gerekir. Ben de bunun zor olduğunun farkındayım ancak önerilerim de yok değil! İnsan doğasının uyuma yatkın olduğu apaçık bir gerçektir. Türümüz koşullara uyma konusunda çok beceriklidir; insanlık tarihi bunun örnekleriyle doludur. Dolayasıyla ritim bozukluğunun sorunun kaynağı olarak görülmesi durumunda, türümüzün bu konuda çözüm üreteceğinden emenim. Zaten zihnimiz bir şeyin farkına vardığında, ona yönelik önlemleri de araştırmaya başlamaktadır. Demek ki öncelikle ritim sorununun farkına varılmalıdır.
Bir hafta boyunca çalışıp sadece pazar günleri sevgilisiyle vakit geçiren birinin kafasında paranoyaların olması kaçınılmazdır. Benzer şekilde, gece vardiyasında çalışan birinin gündüz vardiyasındaki eşiyle ilgili şüpheleri de anlaşılabilir. Ancak bunun çözümü ritim ayarıyla ilgilidir. Daha çok görüşme olasılığına dayalı bir hayat tarzı sorunları giderecektir. Karşıdakini suçlamak yerine koşulların düzeltilmesiyle ilgili çaba ilişkiyi düzeltecektir.
Demek ki sorun insanların kişiliği, ahlaki tutumları yahut davranışlarından çok ritim meselesidir. O halde ilişkilerde ortak bir ritim olasılığı üzerinde çaba sarf etmek gerekir. Ancak hiçbir insan bir günde değişemez, değişecek olan koşullardır. Ben koşullarla ilgili ritim bozukluklarının çözümünden söz ediyorum, koşullar değiştirilebilir ama bir de doğaları gereği ritim bozukluğu yaşayanlar vardır. Örneğin geceyi seven insanlar vardır, gündüz uyurlar çoğunlukla. Gece uyuyup gündüz aktif olanlarla arkadaş olduklarında çatışmayı göze almaları gerekir. Ne de olsa insanlar geçmişinin, çevresinin, alışkanlıklarının ve zihninin toplamıdır. Otuz yıl boyunca süren bir ritmin bir günde değişmesi olanaksızdır.
Doğaları gereği ritimleri bozuk dostluklar, evlilikler, arkadaşlıklar yahut akrabalıkların anlayışlı olmayı öğrenmeleri gerekir. Karşıdakini kendi ritmine uydurmaya çalışmalarını ve onun ritmini suçlamalarının bir yararı olmaz. Bu aklın buyruğunda bir davranış değildir, dolayasıyla çözüm getirmez. “Ne kadar uyuyorsun?”, “Ne kadar tembelsin?”, “Ne kadar titizsin?”, “Ne kadar acelecisin?” gibi suçlamalar ilişkiyi geliştirmez, tersine bu suçlamaları yapan kimse, karşıdaki onu düşündüğünde bu suçlamaları da düşünecek ve onu daha az sevecektir. İlişkiyi onarmak yerine çökertecektir. Demek ki doğaları farklı ritme sahip insanların oturup bu konuyla yüzleşmeleri gerekir.
Son olarak diyeceğim, ritim bozukluğu türümüzün yeni ve en temel sorunlarından biridir. Bu sorun çözüldüğünde birçok sorunun da çözüleceği görülecektir. Bunun için önce sorunun belirlenmesi, onunla yüzleşmesi ve çözüm aranması gerekir. Ben kendi hayatımda, çevremde ve gözlediğim insan durumlarında ritmin ne kadar büyük bir sorun olduğunu görüyorum. Bunun çözümü için de düşünüyorum. Bu benim ritim sorunları konusunda apaçık fikirlere sahip olmamı sağladı ve ritim bozuklukları karşısında etkin olmama yol açtı. Artık bu konularda daha anlayışlı ve çözümcü bir tutuma sahibim. Umarım herkes bu ritim sorununun farkına varır, üzerine düşünür, çünkü ritim bozukluğu sadece bir ilişkiyi değil, o ilişkiyle ilgili toplumsal çevreyi de etkilemektedir.