akaşa dergi akaşa dergi

Yazar Sevda Kıdeyş İle

Dergimiz okuyucularının yazılarına aşina olduğu yazar dostumuz Sevda Kıdeyş konuğumuz. Bizimle bu röportajı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bir yazar olarak yazmak sizin için ne ifade ediyor?  

Ben teşekkür ederim Akaşa ailesine. Biz yazar ve şairlere ev sahibi gibi hissettirdiğiniz için. Yazarken benim de sürekli kendime sorduğum bir soru bu! Yer yer cevabını buldum sandığım, fırsatını bulunca bir bilenle istişare ettiğim, belki de tek bir nedene bağlanamayacak kadar çok yönlü bir şey olmalı yazmak.  Bazen tek çare gibi…

Yazmak ve okumanın bağlantısı, okumanın sizdeki tarifi nedir? Edebiyatın hangi türüne kendinizi yakın hissediyorsunuz?  Yazarken nelerden besleniyor, yazacağınız konuları nasıl belirliyorsunuz?  

 Hayatımın en tecrübesiz yıllarında kitapların arasında buldum kendimi. Yakın çevremde bulamadığım duygusal yakınlık iç dünyamda hissedilir bir yalnızlık bıraktı avuçlarıma. Kalemle veya kalemsiz; bazen düşünerek,  bazen gözlemleyerek ve daha çok kendimi ve hayatı anlamaya çalışırken edebiyatın her türüne ilgim arttı. 

Kendi duygularımı tanımaya da okumakla kavuşuyorum. Okumak için okumam. Okuduğum şey beni orada bırakmamalı, bir yere taşımalı. Bazen bir satır alabora edebiliyor. Yığınla kitap okumaktan çok içselleştirerek okumayı ve belki de yavaş, sindirerek okumayı tercih ettiğimi söyleyebilirim. Yazdıklarımda kendimi de izlerim. Yazarken de yaşarken de samimi olabildiğim yer ait olduğum yerdir, yabancılık çekmem. 

Edebiyatın hangi türü olursa olsun okurum. İhtiyacım neyse onu ararım ve onu yazmaya çalışırım. Bazen bir kitap yazarken bir kütüphane dolusu kitabı incelerken bulabiliyoruz kendimizi. Konuyu okumak ve yazmak bir, bir de kendini okumak ve yazmak diye ayırıyorum. Hepsi insanı tahlil etmeye yardımcı eylemler. 

Mesela zamanla bazı huylarım değişse de hiç değişmeyen haksızlığa tahammül edemeyişim Mısır Apartmanı romanını yazdırdı. Zorluklarla mücadele eden, azmi şiar edinen kimlikler hepimize rehberlik eder. Mehmet Akif de bunun en iyi örneklerinden.  Edindiğim herhangi bir bilgiden sonra sorumluluk sancısı yağıyor üstüme. İlhamım derdimdir. 

“Bu kitap Mehmet Akif Ersoy’un aziz ruhuna rahmet ve armağan olsun.” diye ithafta bulunduğunuz Mısır Apartmanı romanınızı da dertlenerek kaleme aldınız o zaman? 

Hem de ne dert! Anısına saygı gösterildi mi yitirilmiş insan yaşayan insandan daha çok aramızdadır. Beyoğlu İstiklal Caddesinde bulunan Mısır Apartmanı daha yeni müze oldu. Bazı şeyler çok geç görülüyor. Yaşarken sefil bir hayat süren milli şairimiz Safahat’ındaki dizelerle ve hüzünlü fotoğraflarıyla birçok şeyi anlatıyor zaten. Mısır’da yaşadığı yıllarda derin hasretler çektiğini kızı ve damadına gönderdiği mektuplarından da açıkça görebiliyoruz. Ben çok üzüldüm.  Siyasetin ve toplumun insan harcayan acımasızlığından nefret ettim. Edebiyat ve sanat bu anlamda iyileştirici. Şiirlerle, türkülerle, hikâyelerle,  öykülerle acıları sarmak güzel. Gecikmiş de olsa vefa bekleyen tonlarca emek ve hatıralarla dolu tarihimiz. 

Vefa dediniz. Kendi tenhasına bırakılmış mekânları ve ruhları sahiplenerek,  yazarak bir vefa örneği gösterseniz de ruhen yük oluyor mu? 

Aslında kendi yükümü birilerinin yükünün yanına bırakıp dönüyorum.  Şah da, sultan da olsan dünyanın çemberi dar. Tarihin birçok devrinde yaşananlara ve yapılanlara vakıf olunca beklentisi azalıyor insanın.  Hak adalet kavgası neferi olmaktan çok, hayatı tanıma ve kabullenmek ile dingin bir yorgunluğun içine gömülüyoruz. Önemli olan bundan sonrası titizliği ile yola devam etmek. 

Her kitabın kaderi vardır derler. İlk Akif romanı olan Mısır Apartmanı kendi başarısına kavuşmuş gibi, ne dersiniz? 

Başarı kelimesini sevmiyorum. Her daim gayret halinde olmak güzel. İlk Akif romanı olma özelliği evet, Mısır Apartmanı’nı dikkat çekici kıldı. Demek daha önce kimse cesaret edememiş. (Gülümsüyor.) 

Ataklığımın sebebi; neden muamma kalsın, her şey konuşulmalı…  Elimin hamuruyla nasıl Akif romanı yazmışım eleştirisi de aldım, yüreğimi onun davasının yanına götürdüğümün övgüsünü de. Kınamadan, yargılamadan anlama arzum çok yönlü okuma temrinlerine götürüyor beni. Bir de bilmeyen okur. 

Bir Su Rüyası kitabım da bir ilk mesela, daha önce yazılmamış romanı. Ecdadını bilmeyen kendisini nasıl bilsin. Neden her hangi bir karakter yerine bedeli ödenmiş ömürleri zikretmeyelim. 

Milli Şairimizin yazmak istediği fakat hayatının zorluklarından dolayı yazamadığı Haccet-ül Veda, yazdığı Asım’ın Nesline ilave bir eser olacaktı. Asım’ın Nesli denince ilk akla gelen şuurlu bir gençlik. Safahat’ın dili yeni nesilden uzaklaştırıldı.  Mısır Apartmanı romanı bizlere bir Akif sesi ve sevdası, Safahat’ta da köprü olur diye hayal ettim.  İnsanlar ölür ama fikirler yaşar. İstiklal Marşının ruhu ilelebet yaşasın! 

Yeni çıkan romanınız Bir Su Rüyası’nın da ilginç bir hikâyesi var. Öncelikle hayırlı olsun.  İsmi ve kapağı dikkat çekici! Sizi bu romanı yazmaya iten şey neydi, biraz bahseder misiniz? 

Var olun,  teşekkür ederim.  Hayır yolunda harcanmış bir hayat Bir Su Rüyası, hayrı duyulsun! 

Sultan Birinci Mahmut’un validesi Saliha Sebkati Sultan’ın çocukluk çağında yaşadığı bir olayla başlıyor hikâye. İnsan bazen kaybolan duygusunu arar. Saliha Sultan çocukluk çağında kalan, daha sonra da hayal meyal hatırladığı duygusunun izini hiç bırakmamış.  Bir Su Rüyası, su başında akıp giden mazinin sesi. Hissettiğim ve etkilendiğim bu hikâyenin de romanını yazmak beni heyecanlandırdı. Validesine en düşkün padişah olarak bilinen Sultan Birinci Mahmut’un anne sevgisi kulağa çok hoş geliyordu. Konuyu araştırdıkça günümüzde de ziyaret edebileceğimiz ve o günlerin ruhunu yaşayacağımız sanat eserleriyle karşılaştım. Azapkapı’da yaptırdıkları devasa çeşmeyi inceledim. O çeşmede Saliha Sultan’ın buğulu gözleri vardı. Neyse ki hasretine kavuşmuş. Bazen duraksatan hayatın içerisinde hikâyelerin peşine takılıp gitmeyi seviyorum.  Hepimizin hayalleri ve rüyaları var, rüyası gerçekleşenler bahtiyar! 

Yazdığım hikâyeyi önce kendime seçiyorum. Okuyucuyla bölüşmek fikri ise hayal dünyamı şımartan bir giz. 

Yazarken faytonla gezintiye çıkmış gibi hissettiğim bir su rüyası beni Azapkapı’daki o çeşmeye götürmüştü. Çeşmelerden su akmaz sadece; tarih akar, gözyaşı akar, hayat akar!  

Fakir mahalleden saraya gelin giden Saliha Sultan, bahtıyla da tahtıyla nam salmış. Sarayda bolluk içerisinde yaşarken geldiği yerleri hiç unutmamış, mahallesine vefasını göstermiş ve daima özü gibi mütevazı kalmış. Romanda bu ince kişiliğin portresini resmetmeye çalıştım. Efendisi Sultan İkinci Mustafa ve evladı Birinci Mahmut’a ait şiirlerin ve üç elden yazılmış kitabelerin dua dili adeta manevi bir şölen gibi. Bu estetik devrin hikâyesi daha çok bilinmeli diye düşündüm. 

Kitabınızda “sultanlığı gözyaşıyla başlayan…” bir cümle girişi var, her ağlayan güler mi,  bu konuda da konuşabilir miyiz?  

Evet, Mısır Apartmanı romanında olduğu gibi Bir Su Rüyası romanı hakkında da söylenecek çok şey var.  Mısır Apartmanı 2014 yılında yayınlandı ve binlerce baskı yaptı. Birçok programda ve okuryazar buluşmalarında Mısır Apartmanı’nı ve Mehmet Akif’i doya doya konuştuk ve hala konuşmaya devam ediyoruz. 

Bir Su Rüyası, 26 Kasım 2022’ de yayınlandı. Kendi de heyecanı da yeni. Dolayısıyla yazım aşamasından sonra buluşacağımız ortamları ve konuşacağımız bu konuları önemsiyorum.

Vefanın kıymeti vefa gösterilenden değil vefa sahibinin gönül yüceliğindendir. Sultanlara yaraşır bir hayat hikâyesi var Bir Su Rüyası’nda… Bütün genç kızların taklit ettiği bir sultanın hikâyesi… Bahtını duyanların tahtını düşlediği bir Osmanlı hanımefendisinin hayatı.  Tarihte anne sevgisini Veysel Karani’den sonra hissettiğim Sultan Birinci Mahmut’un validesine vefasının anlatıldığı bir hikâye, kayınvalidesiyle arasından su sızmayan bahtiyar bir gelinin, genç kızların kına gecesine giden bir sultanın…

Gözünün yaşı başına taç giydirir bazen insanın. Kimi sabrıyla sultan olur kimi azmiyle. Bir damla gözyaşını bir kese altına değişmemiş,  tahtını götürüp bahtını bırakmış Saliha Sultan. Adanmış hayatlar en anlamlısı ve en hayırlısıdır ömrün.  İnsan kendini unuttuğu yerde bulur.  Ve unutmayan hatırlanır. Vefadır insanı ömrüne sadık kılan. Kim öldükten sonra dua almak istiyorsa yaşarken ne yaptığına baksın. İnce ruhlu bu insanlar hayatından dantel yapmış ve şehrin ortasına asmış. Gelenden geçenden ricaları var. Yaptırdıkları çeşme de kitabeleri de durup düşünmeye değer ve her ömür bir Fatiha’yı hak eder! 

Çok sayfalı ve uzak geçmişi anlatan tarihi romanlar bazı roman okurları tarafından sıkıcı bulanabiliyor, sizin fikriniz nedir? Bir Su Rüyası diğer romanlarınıza göre daha ince, böyle bir plan yaptınız mı yazarken? 

Bir roman okuru ve yazarı olarak beni ilgilendiren kısmı hissiyatı; okuduğum romanla aramda yakınlık kurarsam çok sayfalı da olsa sıkılmam.   

Fakat Osmanlı deyimiyle efradını cami ağyarını mani

(aslolanı anlatan gereksiz ögeleri de ayıklayan) 

Mesela mücevher gibidir bazı romanlar. Rasim Özdenören’in Gül Yetiştiren Adam romanı veya Lev Nikolayeviç Tolstoy’un İnsan Ne ile Yaşar romanı. Lezzetli, ince kurabiyeler gibi… Hikâyenin özünü verip çıkan yazarın sıkılmadığı bir roman okurun da sıkılmasına fırsat vermez. 

Gelincikler ve Aşk, Lâl, Ayakkabılar Yürümez, Mısır Apartmanı ve Bir Su Rüyası adlı romanlarınızın isimlerini seçerken okura konuya dair ipucu vermeyi düşümdünüz mü?  Şiir ve deneme kitaplarınız hakkında da bir şeyler söylemek ister misiniz?

Pek tabi ki bir cümle ile bir kitabı tanıtmak mümkün değil fakat kitap kapağının ve kitabın isminin içeriği yansıtması gerektiğine inanırım.  Kitaba uygun ismi günlerce düşündüğüm olmuştur. Mesela elimize aldığınız veya uzaktan gördüğümüz bir ambalajın içerisinde bisküvi mi şekerleme mi var, bilmek hakkımız. Adı üstünde Gelincikler ve Aşk bir genç kızın aşkla tanıştığı içsel yolculuğundan bahseden bir roman, Ayakkabılar Yürümez eşyanın acziyetine işaret eden…  Bazen on çift ayakkabın olur da gitmek istediğin yere gidemezsin. Bazı yolculuklar bavul hazırlığından çok kişinin kendi içsel onayı ile harekete geçer. Mısır Apartmanı milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un son günlerini geçirdiği bina. 

Kahve Kokusu’nda denemelerimi topladım. Adı, yazarken yaşadığım o kokuyla bütünleşti. Kitap görsellerinde sonradan moda bile oldu. Sosyal medya kahve- kitap fotoğraflarını sunmadan önce hayal dünyamda o ikiliyi bir araya getirmişim. Hâsılı, yazmak ahenge, uyuma, keşfe de vesile oluyor. 

Şimdi soruları cevaplarken düşündüm bunu, Bir Mim Yeter adlı kitabım ve Bir Su Rüyası… İkisine de bir demişim. İkisi yeter. Bir daha bir demiyim. ( Gülümsüyor.) 

Mim efendimizi sembolize eder. Arapça mim harfinin keçeden yapılmış çok sevimli kitap ayraçlarıyla çıkmıştı bu eserim. İçerisinde naat ve tasavvufi şiirler var. 

Dolayısıyla İnsan Var adlı şiir kitabım ise kendi sesimi duymaya çalıştığım özgün şiirlerden oluşuyor. 

Akif Sevdası başlıklı konuşmalarınızı dinledik, Akif Sevdası gibi kendinize yakın bulduğunuz başka şairler var mı? 

İsmet Özel okumalarımda ağır basar. Mehmet Akif’te de diğer seslerde de hakikat aradığım. Bütün sancıların tek kitaba ayna oluşu bizi yanılgılar ve yalanlar çağından selamete götüren kapı. 

Kim olursa olsun, dini dili rengi denir ya hani, doğruluk ve erdemliliği kuşanmış herkesi cani gönülden dinlerim. 

Şiir, deneme ve romanlarınızdan sonra yeni çalışmanız var mı? Bundan sonraki çalışmalarınız hakkında neler söylemek istersiniz? 

Çoğu yazarın bilgisayar ekranı tamamlanmayı bekleyen dosyalarla doludur. Okuyacağım kitaplar ve yazacağım konular listesi bazen üzerime geliyor ve çok istediğim halde bu mümkün olmayacağı için bir tercihte bulunarak kendime yardım ediyorum. Yazmak sorumluluktur. Bilgiyi sanatla, edebiyatla bir yerlere taşımayı görev edinmek de en güzel ve en doyurucu meşguliyet bence.  Hayatım boyunca beni hiç yalnız bırakmayan kalemimle arkadaşlığım sürer gider. Bu birliktelikler zamanla yeni bir roman mı, öykü mü yoksa bir deneme kitabı mı doğuracak belli olur. Şimdilik kendi devrinin musikisini bıraksın temennisi ile yeni romanım Bir Su Rüyası’nı takdim ederken, okuyucusuna Osmanlı validelerinden Saliha Sultanın latif örneklerle dolu hayat hikâyesinde keyifli gezentiler dilerim.

Akaşa Dergi ekibi olarak tebrik eder, daha nice eserler dileriz. Son olarak dergimizde de yayınladığımız şiirlerinizden yola çıkarak şunu soralım, peki şiir size nasıl gelir? 

Sevgili Akaşa Dergi ekibine sonsuz muhabbetle, çok teşekkür ederim. Şiir benim için duygulanımdır. Bazen koşa koşa, bazen kaça kaça gelir ve ben o gelenlerle kendime yabancılığımı tanırım! 

devamını oku